19 Haziran 2008 Perşembe

“UYANDIM” UYKUSU

“UYANDIM” UYKUSU

Toplumsal yaşayış düzeninden baktığımızda; insanoğlu tamamen topluma ayak uydurma, onaylanma, kabul görme, düzeni devam ettirme, hayatta kalma adına derin bir şekilde şartlanmış durumdadır.
Bu İnsanoğlunun Yaşam mücadelesidir. Ve şartlanmış olduğunun da farkında değildir.
Şartlanmışlık; en küçük birim olan aile arasında disiplinden, okulda eğitime, iş yerinde kurallara, halk içinde dedikodu, yargı v.s gibi telkin araçlarıyla işlemektedir.

İnsanoğlu uykudadır. Çaresi ise sarsılmasıdır.

Sarsılmalar ise; “Kendisi” olan sevgi olamamanın, kendini ifade edememenin yüreğinde kopardığı fırtınalarla boğuşurken, farkında olmadan kendine korktuğu veya yaşamak istemediği her şeyi çekmesiyle gelir. Çünkü odağı, başına gelmesini istemediği “deneyimler” üzerindedir.
Korkar; çünkü elindekileri yitirmek istemez.
Korkar; çünkü yüreğindekileri “bulamama” ve “yaşayamama” olasılığı çok yüksektir. Çünkü her yer karanlıktır. Ve elinde bir haritası yoktur.
Fiziksel dünyanın demir parmaklıkları ve prangaları her fırsatta onu bağlar nefsine.
Burada kişi için sevgi her şeydir. Kılavuzdur. Işıktır. Eğer sevgiyi seçerse.
Nasıl ki göz; ışık olduğu için çevresini ve gidebileceği her yeri görebiliyorsa, yürekte gideceği yeri; “sevgiyi” takip ederek bulabilir.
Yüreğin ışığı sevgidir.
Yüreğin yolunu “sevgi” aydınlatır.
Ve sevginin ışığıyla görebilir, nereye gitmesi gerektiğini.
Işık olmadığı zaman göz nasıl ki hiçbir şeyi göremezse, ruhta sevgi olmadan hiçbir şeyi göremez.

Ve sevgi seçilmezse, bütün haşmetiyle, karanlıkların içinden ego çıka gelir kılavuzluk etmek için kişiye.

İnsan; bu içinde birikenler (acı keder hırs öfke kin değersizlik ve yetersizlik..v.s) ve fiziksel hayatında neye sahipse onları kaybetme korkusundan doğan derin acıların arasında gidip gelirken, kendine çektiği deneyimlerle sarsılarak uyanmaya çalışır.
Uyanırsa ne ala, uyanmazsa o da pekala.
Kader Sistem devamlı devrededir.
Kader; sisteme giriş yaparken aldığı ve an be an dünya eğitiminde edindiği ne varsa dünya biletine yazılanlardır.
Fakat bu öyle bir bilettir ki; insanda; “kendisi” olma ve yüreğine yürüme yolundaki en ufak bir ilerlemede şekil ve sima değiştirmektedir.

Ta ki kişi uyanıp, “Kendi biletini” seçip “kendi eline alana” ve serbest dolaşıma geçeceği Gönül Dergahına varana kadar.

Bu tür bir uyku; İnsanoğlunun var oluşundan beri süregelen olağan uykusudur.

Sarsılmalar yeterli seviyeye ulaştığında ve kişinin yüreğinden başka gidecek hiçbir açık kapısı kalmadığında, uyanış başlar.

Ve bütün mesele de bu An’da başlar.
Kaos, kaosun üzerine yıkılır. İlk kez içine bakar. Yaşamın anlamını sorgular. Kendisine ne olacağını sorgular. Ne olduğunu sorgular. Soruların ardı arkası kesilmez. Her farkındalığın dönemecinde yollar sonsuz kez, sonsuz potansiyellere ayrılır.
Nefsinde olanları kah bırakır kah yeniden sevgiyle düzenler ve yapılandırır.

Her An’da; hem ölür, hem de yeniden doğar.
Sonsuz bir süreçtir yaşanan.
Kendini kendinde tükettikçe yeniden doğurur. Kendini buldukça yeniden yaratır.

Burada önemli olan kişinin toplumsal şartlanmanın yani hapishanenin tamamen dışına çıkması ve yüreğine samimice bakmasıdır.

Gerçek neden; Hayatın kesme keşinden kurtulup, dünyadan kaçmak mı, daha iyi bir dünyaya ve imkanlara sahip olmak mı, her şeyden bıkmış olmak mı, gidecek başka bir yer bulamamak mı? Yoksa gerçekten her şeyden bağımsız ve nedensiz “kendini” bulmak mı?

Yola çıkılış nedeni genelde kaosun hüküm sürdüğü dünyada gidecek başka bir yer olmadığı için yüreğe doğru yol almak olmayla başlasa da, bir yerde bu da terk edilmelidir. Her türlü etkiden uzak yalın ve sade “kendine” varma için.

İnsanoğlu; sade ve yalın “kendi” olma nedeni ile baş başa kalmadıktan sonra, (bu nedenin dışında başkaca hangi neden olursa olsun) “uyanıklık” uykusuna girmesi kaçınılmazdır.

Bir An’ gelir; istinasız her şeyi; dünyasal, kozmik, ilahi her şeyi terk ettiği bir yere ulaşır. Nedenlerin hepsi birer kılavuzdur.
Çünkü artık köy görünmektedir, kılavuza ihtiyaç yoktur.

Bu An’da kişi ya tam manasıyla uyanmayı seçer; (yarı uykulu bir halde de olsa Aşkın yoğunluğundan veya “Kendinin” – “Sevginin” tadına biraz da olsa bakmış olmaktan) ya da geldiği nokta da tekrar uykuya dalar.

Tekrardan uykuya dalması, kişinin içinde hala tutunacak dalların nedenlerin olmasından kaynaklanır. Tutunduğu dallar kişinin kendisi olma “Gücünü” teslim ettiği her türlü; çalışma, bağlantı, öğreti, kişi, yapılardır.

Tutunduğu dallar kişide yeni bir şartlanma yaratır.
Ve yeni şartlanma yeni “hapishane” demektir.

Burası İnsanoğlunun yeni bir uykuya; “uyandım” uykusuna yattığı yerdir.

Ve “en derin” uykudur. Çünkü uyanıklıkmış gibi yaşandığı için fark edilmesini ve yeniden yola çıkılmasını ve kişinin kendisiyle yüzleşmesini zorlaştırır.
Ve bu uykuya dalındığında sarsılmalar diğerlerine göre daha şiddetli olacaktır. Çünkü kişi en derin bir uykusuna girmiştir.

Frekansı normal uyuyanlara göre daha yüksektir. Çünkü içinde olmakta olanı bilmesine rağmen, gücünü teslim ettiği “şeylerin” tatlı kış uykusuna girmiştir. Samimiyet ve dürüstlük adına; içinde “kendine” verilecek hesabın faturası çok yüksektir. Yüksekten düşmek her zaman daha fazla can yakar. Çünkü bilmektedir.
Hiç Bilenlerle Bilmeyenler bir olabilir mi?

İçimizde her şeyden çok canımızı acıtan, bildiğimiz halde bilmemezlikten gelmemiz değil midir? Tamamlanmamışlık. Ve Eksiklik.

İçimizdeki sessizliğin ve huzurun nedeni; bildiğimizi bilmemiz ve bildiğimizin eyleminde ve OL’masında, olmamız değil midir? Tamamlanmışlık. Ve Bütünlük.

Normal uyuyanlar “Gaflet” uykusundadır. Uyanmışlık uykusunda olanlar “Kendine” ihanet uykusundadır.

Özğürlük; kendi kendinin sorumluluğudur. Kendisi her şeydir. Ve Her şey kendisidir.
“Kendisi”; Özgür İrade Yasasının müsaade ettiği ölçüde; her şeyin ve herkesin sevgide aşkta huzurda mutlulukta bollukta sevinçte başarıda olmasına hizmet etme, yansıma ve paylaşma sorumluluğudur.

Ve “Kendisi” Efendidir. Aşk ve Sevgidir.


Yazan Nilgün Nart
24.09.2007 / İstanbul

8 Haziran 2008 Pazar

EVRENSEL VAROLUŞ II - Kendinin Sorumluluğu

EVRENSEL VAROLUŞ II - Kendinin Sorumluluğu


İnsanlığın; kendisine ve dünyaya Ol’makta olanı görmesi ve bütün bunlardan sevgiyle özgürleşmesi, kendi içinde kendine yürüyerek gerçekleştirebileceği bir süreçtir. Ve her varlığın “Kendisinin Sorumluluğudur”.

“Kendisi Ol’mak” bir kavrayıştır. Tefekkür ve hissedişlerin eşliğinde, derin anlayışlarla ve derinlerde idraklerle çoğalan “kendini” hatırlayıştır.
Kendinizin, kendiniz olduğunu kavradığınızda ve içinizdeki kendinize güvenip iman ettiğinizde, basitçe “Kendiniz” OL’ursunuz.

“Kavrayış” dışardan verilebilecek ve alınabilecek bir “şey” değildir. Gerçek anlamda “kendisi” Ol’duğumuzu anlayana kadar yapılan bütün çalışmalar beyhudedir. Çünkü kendisinin kavrayışında değilsek yaptığımız çalışmalar etrafımızdaki illuzyonu ve sanrıyı beslemekten ve büyütmekten başka hiçbir şeye yaramaz.
Yalın, açık, basit, saf ve yadsınamaz bir şekilde kendisinin “Ne” olduğu görüldükten sonra eğer “Kim=Ben” Ol’mak isteniyorsa; yapacağımız çalışmalardan bir hayır görebiliriz.

Nereye (kim olacağını) gideceğini bilmeyen gemiye (varlığa) hiçbir rüzgardan (çalışmadan) hayır gelmez.

“Kim=Ben”; bireyselleşmiş ve manyetize Ol’muş ”Ne” nin; “Kendisini gerçekleştirme Sorumluluğudur”

Bilmek, “anlamak” değildir. Bilmek, zihnin veya nefsin Ruhun Biliş halini taklit etmesidir.
Anlamak; yürekte zeka ve sevginin birlikte örtüşmesiyle oluşan bir histir. Kısaca “Biliştir”.
Ve Biliş, Ruh’un anlamasıdır. Kavrayışıdır.

Kavrayış; Kendinizin iyiliğine iman etmeyi, güvenmeyi, kendinizi sevmeyi; basitçe içinizdeki “Kendinizin” enerjisini üretmeyi birlikte getirir.
Kendinin Sorumluluğu; Sevgi, Aşk ve Işık Ol’An kendinizi (manevi bahçenizi) her An’da çoğaltmak, yansımaktır.

Kültürel, dinsel, sosyal beyin yıkamaların çağı çoktan bitti. Şimdilerde nefsler iyice semirdiğinden Ruhların Yıkanarak arıtılarak bitirilmesi tüketilmesi ve yozlaştırılması başladı. Son hesaplar Ruhları yozlaştırarak tüketmek ve işi bitirmek üzerine yapılıyor.
En basit ve etkili yapılma şekli ise; binyıllık bilgelik öğretilerinin ait olmadığı topraklarda (beyinlerde ve yüreklerde) pazarlanmaya çalışılarak yozlaştırılması ve içlerinin ( maneviyatın) boşaltılması. Meta haline getirilmesi.

Bu nedenle; Dünya Fiziksel mekanının hangi bölgesinde yaşıyorsak; bulunduğumuz Fiziksel Manyetik Koordinatların maneviyatına sarılmak, kendimizi orada çoğaltarak her şeyi kucaklamak, kendimizi oranın maneviyatı ile gerçek kılmak hayrımızadır.
Yaşadığımız momentte; fiziksel varlığımızın; doğduğumuz ve maneviyatı ile yoğrulduğumuz topraklardan sonsuzluğa çıkış yapmasının bütünün en yüksek hayrına bir “Nedeni” vardır.
Meşhum An’ların momentinde şiddetli fırtınalarda ve kaoslarda; köksüz ağaçlar gibi sökülüveririz kendimizi gerçek kılmaya çalıştığımız bize ait olmayan maneviyat bahçelerinden.
Oysa kendi toprağındaki “Çınarlar” ne kadar ulu sağlam ve köklenmiştir, kendi binyıllık maneviyatının bahçesinde. Kol kanat gerer kendisi Ol’An diğerlerine de. Kendinin Sorumluluğundadır bin yıllık meşe ağacı bile.

Kendinin Sorumluluğu, bulunduğunuz fiziksel alemi ( kulağınıza ve gözünüze ilişen, gücünüzün yettiği her yeri ve her şeyi); yüreğinizdeki O’nu ve yüreğin kanunlarını gerçek kılarak, yeniden düzenlemektir.
Siz yüreğinizdeki sevgiyi ve aşkı, sevgiyle gerçek kıldığınızda; bulunduğunuz fiziksel alem (çevreniz) sizinle düzenlenmiş olur.
Düzenlenmek sevginin itibar görmesidir. Sevgiye hizalanmak ve her şeyin sevgiye hizalanmasına vesile Ol’maktır.

Fiziksel Alemler düzenlenmeden, fiziksel mekanları; gerçek kılma (hakikat) deneyimini bitiremeyiz. Fiziksel mekanlarda Gerçek kılma deneyimi bittiğinde “Kendisi” hakikat Ol’ur.
Bu deneyimi “kendimiz” olarak içimize alıp genişlememizdir. Şimdi - Burada fiziksel mekanların düzenlenme merkezi ve üssü Dünyadır.
Düzenleyicisi de Alemlerin Efendisi Ol’An “Kamil İnsandır”.
Düzenleyicinin “Kamil İnsan Ol’masının bir nedeni yoktur.
Çünkü; Kamil İnsan eonlarca zaman sürecindeki nedenlerin “Nedenidir”.
Yaradan’ın sırrının ‘Sır’rıdır.
Yaradan’da Kamil İnsan’ın sırının ‘Sır’rıdır.

Kendinin Sorumluluğu; “Kamil İnsanı”, kendinde gerçek kılmaktır.
Kamil İnsanı gerçek kılmak; yüreğini gerçek kılmaktır.

Fiziksel Alemlerde artık huzur bulabilmek ve cenneti yaratmak; kendimize ve kendimiz Ol’An Bütün Alemler adına “KENDİSİNİN Sorumluluğudur”.
Kendinin Sorumluluğu O’nun Murad’dıdır.
O’nun; Yüreğin Kanunlarının Fiziksel Alemlerde gerçek Ol’masıdır.

Yaşam aziz tutulmadığı, cana ve varoluşa kıymet ve değer verilmediği; yaşamı gerçek kılmak için sorumluluk alınmadığı ortamlarda ve durumlarda Sorumluluk Yasası devreye girer.

Yaşamın Kutsallığı ve Canın Azizliği için vakti saati geldiğinde Kendinin Sorumluluğunu almayanın sorumluluğu; titreşimine uygun Alemlere çekilerek veya düşerek Sorumluluk Yasası; yine kişinin kendisi tarafından devreye alınmış olur.
Kişinin yaydığı titreşim (-,+) ilgili Alemlere, Özgür İrade Yasasına göre devreye girme ve yayınlanan titreşime cevap verme (deneyimini yaratma) hakkını doğurur.
Evrende “İhtiyaç” hasıl olduğunda “ yaratım-deneyim” oradadır.
İhtiyacın iyisi kötüsü (-,+) olmaz. İhtiyaç, ihtiyaçtır. Hepside pekaladır.
Yeter ki titreşimimiz ile neye sebebiyet verdiğimizin, neyle beslendiğimizin ve beslediğimizin ve bize ne Ol’makta Olduğunun farkında olalım.

Ve Evrendeki bütün ihtiyaçlar sonsuza kadar karşılanmıştır.
Bu Varlığın-Varoluşun doğasındandır.

Sorumluluk Yasası’nda Yaşamı onurlandırmak ve gerçek kılmak esastır.

Yaşam; sevgi, aşk, özgürlük, neşe, huzur, bereket, coşku, keşiftir. Sevgiyle genişlemek sevgiyle büyümek yansımak ve sevgiyle paylaşmaktır.
Kendisi Ol’An; sorumluluğunu alan ve yaşamı “Yaşam”, sevgiyi “Gerçek” eyleyendir. Yaşamı her An’da sevgiyle Onurlandırandır.

Kendinin Sorumluluğu;“Kendini” nefsinden ayıklamak, görüşünü Tekleştirmek, Tam ve Bütün Ol’maktır.
Yüreğimizde bize ait olmayan toplum tarafından ekilmeye çalışılmış kimliksiz istek kalıplarını görmek ve bu kalıpları sonsuza kadar kırmaktır. Ve gerçek bize ait arzularımızı bulmaktır.
Çünkü insanın yüreğindeki gerçek arzuları doğmakta Ol’An Efendinin “Kim”lik keyfiyetleridir.
Efendi; O’nun oturduğu Kalbin Kanunlarını ve Arzularını; sevginin ve aşkın hatırına, aşkla ve sevgiyle Fiziksel Alemde gerçek kıldıkça; O, “kendisi” gerçek Ol’ur.
Ve “Kendinin Sorumluluğu” sadece An’da mevcuttur.
An’da durabileceğimiz tek yer Ruhumuzda “Kendimiz” ve kendimizle birlikte herkes için yaratacağımız “Cennet Alan”dır. Burası Gerçek Alandır.

Ve Ruhun bu Asil Duruşunda zamansızlık boyutları görünüşe çıkmaya başlar. Zamansızlık boyutları; Sonsuz Sınırsız Ol’An Kuantum Alanlarıdır.

Kuantum Alanında; Kendinin Sorumluluğu alınmadan ve Ruhun An’da varolacağı Gerçek Alan yaratılmadan durulamaz.

Gerçek Alan, kendinin Sorumluluğuyla ortaya çıkan ve örtüşen, çok boyutlu “Kavrayış” hali veya “Varoluş” halidir. Ne enerji çalışmaları ne uyumlamalar kişiyi bu yere getiremez. Çünkü burası bir “yer” ve “zaman” değildir. Zaman ve yer olmamasına rağmen deneyimlerin (zaman+yer) yaratıldığı Sonsuz bir An’dır.
Olduğunuz bütün An’larda dengede merkezde Ol’duğunuzun Bilişi ( Asil Ruh Dururşu) içindeyseniz; “An” Sonsuzlaşır ve Varlığın “kendisi” gibi tekleşir. Varlık ve An basitçe Tek’leşir. Bütün Tam Eksiksiz ve kusursuzdur.

Gerçek uyumlama insanın kendine ve yüreğine uyumlanmasıdır. Basitçe sevgi ve aşka uyumlanmasıdır.
Gerçek şifa; Ol’makta OL’Anı görmek ve “Kendimizin Sorumluluğunu” almaktır.
“Kendinin Sorumluluğunu” almamış insandan kimseye hayır gelmez.

“Kendinin Sorumluluğunu” almış insan; basitçe Sevgidir, Aşktır. Fiziksel Alemlerde “Neden” Ol’duğu her şey aşkın ve sevginin hatırı içindir.

Fiziksel ve Ruhsal Alemlerde ”Kendi Sorumluluğunu” almış insanı, “Kendinden”, “Sevgiden” ayırabilecek ve “Görüşünü” bulandırabilecek hiçbir; mal, mülk, paye, iltifat, mekan, zenginlik, cefa, eza, korku yoktur.
“Kendisi” basitçe Efendidir.
Efendinin ihtiyaçları yoktur. Efendinin “kendisi”, SEVGİ OL’duğu için; Varoluştur; Sevginin ve aşkın hatırı, güzelliğin doğası için; Alemlere rahmet Ol’arak sevgiyle yağan, kollayan, koruyan, gözetendir.

Efendi; koşulsuzdur. İhtiyaçsızdır. Zararsızdır.
Efendi her şeyden azadedir. Basitçe özgürdür.


Yazan Nilgün Nart
08.06. 2008 / İstanbul