12 Ocak 2010 Salı

MERKEZLENMEK

MERKEZLENMEK

Evrende her şey nereden baktığımıza göre değişir. illüzyon alemlerinin bakışı çoklu bakış olduğu için, hangi bakışla (sizde olanlara göre niyetiniz ne ise) bakarsak, baktığımız şey buna göre şekillenir. Manalanır. Ve içinde yaşadığımız gerçekliği oluşturur.

Dünya 3.boyutludur. Beş dışsal duyu ile ve 5 dışsal duyunun yorumlanmasına dayalı faaliyetlerin ve bellek kayıtlarının idaresini üstlenen ve illüzyon alemlerinde de sanal kimlik egoyu oluşturan zihin ile bilinir ve 3.boyutun deneyimsel gerçekliği için tanımlar.

3.Boyut; zaman+mekandır. Dışarısıdır. Yokluk Alemleridir. Aslında ne zaman vardır ne de mekan.
Yüksek boyutlar, hızlı titreşen boyutlardır. Hızlı titreşmek frekansın yüksekliğini oluşturur. Yüksek boyutlara Yol’ aldığımızdan her şey gibi zamanın da titreşimi artacak veya kısaca hızlanacaktır. Zamanın hızlanması; aynı zamanda alemlerinde dürüleceği anlamına gelmektedir. Alemlerin dürülmesi tüm zamanların An’a toplanması demektir. An aslında Sonsuz Şimdidir.
Şimdi Burada; Tam ve Bütün; hazır ve nazır Ol’maktır.
Çünkü Varlık veya Varoluş; potansiyel haldedir. Yaradılışla birlikte görünüşe çıkmaya başladığı zaman süreçler yasasına tabi olur. Boyutlara akmaya başlar. Boyutlara akan; varoluşun potansiyelleridir.
Varoluş potansiye haldeyken, henüz Ol’mamış haldedir.
Varoluşun veya varlığın; henüz olmaması gelecek ve geçmiş olarak adlandırılabilir.
An; Şimdi Burada Ol’mak yaradılıştır.
Yaradılış eylemde Ol’mak, deneyimde Ol’mak demektir.
Ve varlık fiziksel alemlerde görünüşe çıktığında sadece An’da VAR olabilir. Şimdi Burada, Ben Ben’im.
(Bu ifade yaradılışın şimdiliğinin ifadesi iken, illüzyon alemlerinde, nefsin söylemi ve bencilliği olarak yaşanır, takii nefis bir şekilde ölüp Efendi doğana kadar.)
Çünkü geçmiş ve gelecek potansiyel olduğundan ve potansiyelde Yok’luk alemleri Ol’duğundan, basitçe geçmiş ve gelecek, şimdi burada olmadığından yoktur. İlluzyondur.
Toprak gibidir. Tohumun toprağa ekilip, bir süre karanlıkta kabuğunu çatlatmasına kadar (kendini hatırlayan kadar) olacağı yerdir.
Geçmiş ve gelecekte aslında yaşanamaz. Yaşanıyormuş yanılsaması içine düşülebilir. Farkındalık geçmiş ve gelecek olduğu sanılan kayıtlarda dolandığında aslında yoklukta Ol’mayanda gezinmektedir. Ve birde sabit bir geçmiş ve gelecek hikayesine asılı kalıp, kendisini hikaye-algısında özdeşleştirdiğinde tamamen kaybolur.
Bu varlığın illüzyon alemindeki bakışının parçalanmasıdır. Tek çare merkezlenmek ve dengelenmektir.

Her geçen gün kutuplulukların artığı, dünyaların ayrıldığı ve deneyimlerin keskinleştiği yaşamlarımızda, MERKEZLENMEK önemlidir ve hayrımızadır.
Merkezlenmekten maksat; merkezden ve teklikten bakan, kendi bakışının hakimiyetini kazanmış Bakıştır.
Merkezlenmek; her şeyin “nedeninin” bizatihi kendisi Ol’duğunun bilişinde Ol’An Efendinin varlığı Ol’An tüm yaradılışın ortak hayrında durduğu hayrı ve şerri kavradığı ve yaradılışı kapsadığı noktadadır. Efendi Noktadır. Kendisini bilir.

Merkez nokta varlığın, kendisidir.
Bu tıpkı bir çemberin merkez noktasında Ol’mak ve çeperlerini yitirmek gibidir.
Belki illüzyonik olarak başka noktaları da görebilirsiniz (aslında onlarda bir şekilde aynı hamurdan sensindir) ama burada çeperleri Ol’mayan bir çemberin orta noktasındasınızdır. Ve Nokta’sınızdır.
Çeperleri sonsuzlukta kaybolan diğer noktalarla yeni girişim desenleri oluşturabilir ve tüm oluşan desenleri çemberinin sonsuz çeperlerinde hissedebilir ve varlığının kalbine akıtabilirsin. Keşfedebilirsin.

Mevlana’nın pergeli misali; merkezlenirsin, kendin Ol’An Bir nOktaya; Ol’mayan çeperlerinde Alemleri kucaklayabilir, sonsuza kadar, kendini kendinde, seyreyleyebilir, sevebilirsin.

Bu nedenle ayrılıp gidebileceğimiz bir yer ve varacağımız başka bir yer olmadığından, bizden başka da bir şey bulunmadığından, ne kurtulma vardır ne kurtuluş, ne de geçmek vardır nede kalmak. Hepsi bizdedir. Bizdendir.
Sadece illüzyon alemine yaptığımız seferden uyanmamız gerekmektedir.
Geçiş aslında, bilinç eşiklerini geçiştir.
Geçiş; bilinç eşiklerinde nöbet tutan korkuları, endişeler, öfkeleri geçiştir.
Geçiş; aslında bir vazgeçiştir.
Vazgeçiş; *kendin* Ol’mayan her şeyden geçip gidebilmektir.

Arayışı bırakmaktır. Kurtulmayı bırakmaktır. Sanrıları bırakmaktır. dışarıda sana anlatılan tüm bu korkunç hikayeleri, 2012 yi depremleri felaketleri, hastalıkları, 3.dünya savaşlarını kısaca hiçbir gerçekliği olmayan tüm bu hikayeleri bırakmaktır.
Neşe sevinç coşku iyilik güzellik bolluk huzur ve şifa Ol’duğumuzu hatırlamak ve bu hatırlayışla An’a MERKEZLENMEKTİR. Kendinde Ol’maktır.
Aydınlanma; tüm bunların bilgisine doğmaktır.
Aydınlığın; O, Ol’An kendisinin gözleri ile O’nun Düşünü görebilmek ve düşe Yol alabilmektir.

Ve Bir Yol vardır?

Aydınlıkta bilene kadar geçen süreç Yol’un Kendisidir ve yaşamımızdır.

Yol, bizatihi bizim Yaşamımızdır.

Yol, Bizizdir.


Yazan Nilgün Nart
25.11.2009 İstanbul Türkiye