13 Mayıs 2010 Perşembe

GÜÇ EŞİĞİ

GÜÇ EŞİĞİ

Tekamülün en can alıcı eşiği; “güç-güçsüzlük” olgusunun ne olduğu veya ne olmadığının anlaşıldığı ve kavrandığı yerdir.
Güç Eşiği; iki realiteyi birbirinden ayıran, sonsuz bir uçurumun üstüne kurulmuş, dar ve uzun manalar köprüsüdür.
Köprü subjektif algımıza göre yapılanmakta ve kendini yaratmaktadır.
Ne isek O Ol’duğumuzda, köprünün üzerinden yollar peydah olur yüksek Alemlere bağlanan ve cenneti yeryüzüne indirdiğimiz ve cenneti burada yaşabildiğimiz. Bu nedenle insan bir kapıdır; her konuştuğunda, düşündüğünde ve söylediğinde, cennet veya cehennemlere açılan.
İsa’nın dediği gibi bizler tüm yaşamımızda, ister bilelim ister bilmeyelim, düşündüklerimizden de sorumluyuz. Çünkü evrenler bağdaşıklık prensibinde birbirine bağlanmış yekpare Bir Bütündür.
Ne isek O olamadığımızda, güç eşiği köprüsü uzar incelir, dünyanın bin bir türlü tasası endişesi ve çarpık görüntüsüyle dolar.
Neysek O Ol’mak önemlidir. Ne isek O Ol’duğumuzda gerçeğizdir. Burada sonsuz kabul ve şükran vardır. Ve diğerlerinin de ne iseler O Ol’malarına derin bir izin veriş vardır. Ve bu Şefkattir.
Güç Eşiği, ne isek O Ol’duğumuzda kolaylaşan ve aşılabilendir.

Bundan öncesi, illüzyon boyutundaki, nefs kabında toplanmış gölge kişiliğin kendine çektiği ve deneyimleyerek sanrılarını tüketerek, Evrensel yaşamdaki gerçek yerini ve yaşamını -Hak- etmeye çalıştığı sınavlardan ve derslerden ibarettir.

Ol’duğumuzun anlamı; içsel gücü keşfederek bu güç içine yerleşmemizde ve her seferde yine bu güç içindeki yerleşikliğimizde, dengelenmemizde yatmaktadır.

Aslında büyümek- derinleşmek- genişlemek, doğal bir arzudur ve maddesel formda evrimle gerçeklenir. Varlık maddesel formlarda belirli bir evrim seviyesine geldiği zaman, evrimleşmiş maddesel formun, yüksek boyutlarla birleşmesi sonucu açığa çıkan ve o mekâna - zamana ait -Bilincin; madde içinde büyümeye başlaması ile tekâmül yolu da başlamış olur. Burası Güç Eşiğinin aşılmaya başladığı yerdir.
Fiziksel büyüme, evrimseldir, ruhsal büyüme tekâmülseldir. İki adımlı büyüme, kendi özgün boyutlarında, en yüksek seviyesine geldiği zaman, devrimsel bir sıçramayla bir üst siklusun dönemecine adım atılır ve yeni bir -varoluş- kendinde sabitlenir. Mayaların 2012 takviminde insanlık için gördüğü ve kehanet ettiği zamanların sonu; yeni bir varoluşun yaratılması ile alakalı bir siklus sonudur.
İnsanlığın, evrensel varoluş hakkını elde edeceği ve Güç Eşiğini geçerek yaratacağı bir gerçekliktir.
Herkes kendi Güç Eşiğini geçtiğinde, aynı gerçekliğe çıkacağız. Birlikte doğacağız.
İluzyonun, dualistik görüşü gereği, düşük titreşimdeki dünya mekanında olanlar ile yüksek titreşimli Alemlerde olanlar tam tersi değerlerde yapılanmaktadır. Dünyanın -değersizinin- üzerine dünya hayatınca sarf edilen emek ve sevgi ile kumlar inci tanesi olmakta ve üst alemlere çıkışın biletleri olarak değerlenmektedir.
Dolayısıyla illüzyon ortamının, neye sahip olduğuna ve -kim- olduğuna dayanan güçleri, tekamül yolculuğunda yüksek Alemlerin titreşimlerinde maden ve manen çözünmektedir.
Yükseliş yolculuğunda, neye sahip (çözündüklerimiz) çıkma istersek, sınavımız olacaktır. Sahip olmak ve sahiplenmek düşük boyutların deneyim aracıdır. Hiç kimse aslında hiç bir şeye sahip olamaz. Çünkü sahip olacak hiçbir şey yoktur. Bütün akış olduğunda,n her şey gelip geçicidir; değişir ve görecelidir.
Sahip Ol’mak tutmak demektir. Sahip olmak istediğimizde ve tutmak istediğimizde akmıyoruz, akmak istemiyoruzdur.

Tutunmak; dışsal güç yaratmak ve dışa tutunmakla alakalıdır. illüzyonu sürekli var kılmaya çalışmaktır.

Ne kadar dışsal güç istersek o kadar içsel güçten (sevmekten) yoksun kalırız.
Ve o zaman bilinmektedir ki; güç sandıklarımız ve gücümüzü yüklediklerimiz, aslında bizi güçsüzleştirenlerdir.
Güç güçsüzlüğü görebilende ve zaafları bırakabilendedir.
Güç, kumları, inci tanesine dönüştürebilendedir.
Güç; sevgisini emeğini, birlikte doğduğu insanlıktan esirgemeyendedir.

Akmak için bırakmak ve değişimi kabullenmek gerekir. Akışta ise sadece kalıcı olan ve hep bizde Ol’an -kendimizi- ve kendimizde Ol’an ne is O Ol’abiliriz.

İçeriye odaklanmak ve içerde kendimiz Ol’an güce yerleşmektir.
Güç; sevgi Ol’An kendimiz Ol’maktır.
Gücün tanımı aslında sevginin tanımıdır.
Evrende; ne kadarını, nasıl sevebildiğimiz, gücümüzü belirler.
Evrenseller boyutlara genişlemeye varolanla birlikte akmaya ve zamansızlık boyutlarında yaşamaya -gerçek yaşama- başlarız.

Evrensel akışta olmanın ve zamansızlığın yaşam biçimi olan rasgelelik sahiplenmeyi yapışıp kalmayı ve katılaşmayı içermediğinden, süreç içinde; akışkan olanlar zamansızlaşır, bırakanlar akışla Birlikte büyür ve genişler.
Akışla birlikte görünüşler ve manalar değişir.
Bütünleşir ve derinleşir.
Zaman kapanışlarında yaşanan, hızlanma ve üstümüze yığılan bu kadar kaos - karmaşa içinde etrafımıza yağan ışık ve lütfün kıymetini bilerek, kendimize emek vermemiz ve ataletin içinden çıkarak ilerlemeye devam etmemiz, iyiden güzelden hayrdan kendimizi yeniden yapılandırmamız yolumuzu her adımımızda kolaylaştıracaktır.
Ayırt etmeden tevazu içinde dünyada olan her şeye sevgiyle emek vermek ve eylemlerimizi Bütünün hayrı yönünde eylemek, bizi içsel güce götürecektir.
Sevgiden ve kendimizden başka hiçbir şeye ihtiyacımız yok. Biz şimdi buradayız. Ol’abileceğimiz sadece ve sadece -kendimiz- Ol’maktır.

Kendimize ve sevgiye odaklanmamız yeterlidir.
O Ol’An; An’da her şeyde ve hiçbir şeyde Ol’abilen kendisidir.
Güç; An’da -kendimiz- Ol’abilmektir.
Güç; An’da, noktadan, çeperlere kadar; her şeye sevgiyle yansıyabilmektir.