14 Nisan 2009 Salı

NE YAZIK - NE KUTLU

NE YAZIK - NE KUTLU

İnsan *basit* yaşayabilmeli…..


Entelektüelliğini ve tıkıştırılmış bilgilerini, Bilgelikmiş gibi sunanlara

Nefsin gelgitlerini ve yalanlarını, her An’da yeni olmayla karıştıranlara

Kırılganlığını ve kargaşasını, içine dönmeyle maskeleyenlere

Bir arpa boyu yol gitmeyi, marifet sananlara

Değişik bir şey söylemek için, eski yargıları ters yüz edip yine yine yargılayanlara

Anlamsız her şeyi bir araya getirip, yeniçağ bilgisi diye anlatanlara

Nefsin daldan dala konuşlarını, değişim diye adlandıranlara

İnsan kardeşleri arasında ayrılık yaratmayı, birleştiriyormuş edasıyla sunanlara

İnsanoğlunu ve ürettiği her şeyi aşağılayıp, “Bütünün en yüksek hayrı için” sözüyle bitirenlere

Diğerlerini içine sindiremeyişini ve öfkesini, sınırsızlık ve özgürlük sananlara

Düşkünlüklerini ve bağımlılıklarını, farklılık olarak kabul edenlere

İtişmeyi- kakışmayı - didişmeyi, uzlaşma yolu olarak seçenlere

İnsan kardeşleriyle alay etmeyi ve tacizi, neşeli olmakla karıştıranlara

Nefsin açgözlülük ve sahiplenme heyecanını, yaşamın coşkusuna tercih edenlere

Kendinden başka çalmadık kapı bırakmamayı, arayış sananlara

Yol’da yürüdüğünü sanırken, aslında oturduğu yerden hayatı boyu hiç kalkmamış olanlara

Her kesin ve her şeyin karşısında olarak, ”kendisi” olanlara

Herkesi aptal, geri ve her şeyi eski ilan edip, yeniçağ çığırtkanlığı yapanlara

Dünyada çalacak bir dost kapısı olmamasını, aydınlanarak farklılaşmanın Tekbaşınalığı sananlara

Yaşamdan ve diğerlerinden çekingenliğini ve korkaklığını, saygı olarak algılayanlara

Onursuzluğunu ve sevgisizliğini, izin vermekle karıştıranlara

Vurdumduymazlığını ve konfora düşkünlüğünü, şefkat olarak görenlere

Bencilliğini ve nefsini, ilahi hak olarak algılayanlara

Nefsi terk etmeyi, dünya nimetlerini terk etmek olarak bilenlere

İnsanları her yol ve her araçla; acz, korku endişe ve suçluluk içinde bırakarak; nefsinin tatminine basamak yapanlara

Her şey olup da, bir dostun gönlüne dost olamayanlara
Yüreğinde; “Kendine” ve diğer insan kardeşlerine taht kuramayanlara

Her şeyi bilip de, bir tek Kendinin ne halde olduğunu ve ne eylediğini bilmeyenlere;
Yol’u yürümeyenlere,
Esirgemeyi, korumayı, paylaşmayı, desteklemeyi, anlamayı unutanlara
Kendine ve İnsanlığa; umut aşk sevgi ve rahmet olamayanlara…… NE YAZIK

“Kendinde” sevgiyle genişleyen, emeğini insan kardeşlerinden esirgemeyen, içsel samimiyetinde ve dürüstlüğünde duran, okyanusa vardığında insan kardeşlerini bulan, maskelerini sonsuza kadar terk etmiş, yalın, sade, yakın, olgun, cesur, sıradan olana, Yaşamı ve İnsanı aziz tutana
ve BASİT YAŞAYABİLENE…… NE KUTLU.

Yazan Nilgün Nart
2007 İstanbul

1 Nisan 2009 Çarşamba

NASIL

NASIL - VASIL

İkiyi Bir edeceğiz….
Öyle Ol’acağız ki...
Ne süptil ne materyalist…..
Ne öteli ne dünyalı…..
Suptillik iliklerimizde maddeleşmiş, iliklerimiz ise suptile evrilmiş Ol’acak…..
Materyal alemde o kadar suptil olacağız ki, dert keder acı öfke ve kızgınlık, suptilleşmiş materyalistliğimizden su gibi akıp geçecek…..takılmayacak bize

Eee nihayetinde, sen iyinin kötünün olmadığını ve hepsinin O’ndan geldiğini bilenlerdensen, ne diye söz sarf edersin, bir başkasının ölümüne, düşkünlüğüne, sefaletine, acısına, başına gelenlere (?) için için nefsince “adalet” dersin. Kah sevinirsin. Kah yerinirsin. Ki “adaleti” de kendine göre yorumlarsın. Yorumunla ölümü de “ceza” olarak ilan edersin.
Ki böyle “görmekle” de ölümü kendine gerçek kılarsın.
Sormazlar mı sana ki … bilmiyor musun diye, baktığını ve gördüğünü ve söylediklerini satın almakta olduğunu.

Eee sen senelerdir suptilim geçtim geçiyorum, uçtum kaçıyorum diyenlerdensen, ne diye hala ikilikte; dedikoduda ve yargıdasın. Nedenleri -neden- bulandıransın.
Geçtiysen de bilmektesin ki Tek sen varsın.
Yok ki başkası konuşasın ve yargılayasın.
Hepsi sensin.
Eğer ki halen yargılamaktaysan senin dışında bir başkası var.
Bilmelisin ki bir başkası var ise iki tanesin.
Sen ve diğeri.
Sen ve diğer isen, bu nasıl Bir Ol’maktır.

Eee o zamanda bilmelisin “Nasıl’ı.

Dokunmayacak sana başkalarının ihanetleri, çekip gitmeleri, sınırları, sözleri, eylemleri, malları mülkleri, başarıları, seçimleri, oralı buralı olması, materyalist veya spiritualist olması.
Yolcuların Yol’ları sana çıkmayacak.
Senin Yol’un Onların Yol’uyla Bir Ol’acak.
Ki “Bir Yol” her yer ve hiçbir yer Ol’An “Kendine” çıkıyorsa,
Kendin Ol’An Tekbaşına yürüyebiliyorsa,
Tekbaşına Ol’An; Ruhunda durabiliyorsa,
İşte O zaman:
Sen Yol’cu Ol’duğunu bilirsin,
Yol’da, Yol Ol’duğunu bilebilir.
Sen bilirsen her şey bilinecek.
Sen binyıllardan sonra başka Bir şey Ol’maktasın.
Sen bilmez isen sana NE Ol’duğunu, inan hiç kimse sonsuza kadar hiç bir şeyi bilmeyecek.
Ve Tekerlek; değirmencinin tekerleği gibi SONSUZLUKTA dönüp duracak.
Sonsuzluğu da saracak Tekerleğine.
Ve SONSUZUN; Sonsuz Dönüşü başlayacak Yok’luğuna.

Ve Sonsuzluk bile sen “”de”” sanacak, Yol Ol’An, Yok Ol’An ipin ucunu.

Eee o zamanda Alemlerin hesabını senden sormazlar mı?
Dostum bilesin ki; zararın neresinden dönersen kar’dır.
Kar’da isen bilirsin basitçe Nasıl’ı…..
O kadar süptilleşecek ki dilin ve dilinden çıkan sözlerin, dokunmayacak hiç kimseye, açıtmayacak sözleri kimsenin canını.
Süptillikten akan gönlünün güzellikleri, sular seller gibi her yeri yıkayacak, tüm ateşleri söndürecek ki gül bahçeleri peydah olsun, seslendiğin sen Ol’An diğerlerinin gönlünde.

O kadar suptilleşecek ki eylemlerin, görülmeyecek insanlara verdiklerin. Sanki veriyorken alıyormuş gibi olacaksın. Dokunmayacak sana verdiklerin…ki hesap defterlerini kapayasın.
Hazineden veresin korkusuzca, tükenmediğini bilerek.
Eee tükenmeyen hazinenin de hesabı, verdiğinin koşulu olur mu hiç?
Bileceksin!
Kerim Vahhab Zıttavl’ın Hazinesi’nden verdiğini.

O kadar suptilleşeceksin ki, katı olmayacaksın kaya gibi, odun gibi.
Sıvı olacaksın su gibi her yere kesintisiz akan, uyan ve yaşam veren.
Akmak ki kılacak seni hayattar. Ve Hayat’da.
HAYATLARI VAR EDEN, ki yaşamın bittiği kiremit çalılarının hercai duruşunda kendini sevinçten kaybedebilecek kadar küçülendir. Küçüklüğünden susacak bütün materyalistliğin ve sonsuz bir huzur kaplayacak içini. O An’da kevgir gibi olacaksın içinden süptil rüzgarların bilinmeze estiği. Ki üfürsün seni rüzgarlar Sonsuz Şimdi’nin enginliğinde yeni bir derinliğe ve genişliğe.

Yeni bir hayat bulacaksın, An’da bir kez daha “O” Ol’acaksın, HAYATTAR kıldığın BAKIŞIN kıvamında, ki Bakışın titretiyorsa, Can Üflendiğin Alemleri.

Ne zaman; “Nasıl” ile başlayan Büyük Hikayen “Vasıl’dır, ki O An.


Yazan Nilgün Nart
01.04.2009