9 Aralık 2008 Salı

EVRENSEL VAROLUŞ VI - Ayırt Etmek

EVRENSEL VAROLUŞ VI - Ayırt etmek
Yaşam Ol’An sizin; neyi deneyimlemeyi seçtiğinizin bağlamında en yüksek hayrınıza faydalıyı faydasızdan ayırtetme yeteneğinizdir.
Ayırtetme yeteneği; Sonsuz Şimdide var Ol’mayı seçenin ve Yol’a koyulanın sağ selamet yuvaya varmak isteyenin pusulasıdır.
Her Yol O’na çıkar mı? Tabiî ki her Yol; her yerde Ol’An, O’na çıkar. Önemli Ol’An Yol’u nasıl yürümek istediğimizdir. Nasıl yürümek istediğimiz; eğer biz bir gül isek -derdimiz- nerede yaşıyorsak; orada bir gül bahçesi yaratma arzumuzdan başka bir şey değildir. Çünkü Bir Gül, ancak ve ancak bir gül bahçesine yakışır, gül bahçesinde mutlu olur. Maksat tam bütün; sevgide ve mutlulukta Ol’maktır.
Yüreğimizin derinliğine kendimizi tanımak için yaptığımız yolculukta; aydınlıkta neşeyle sevinçle yürüyebilmek için; Ruhumuzu güçsüzleştiren; güçsüzleştirirken de bizi 3.boyut realitesinin paradigmalarına bağlamaya devam eden; sanrıları, objeleri, hikayeleri, sembolleri, masalları, görünüşleri bırakmamız hayrımızadır.
Gelinen galaktik düzlemde (mekan değildir kuantum bölgesidir-sınırlar yoktur-sınırların olmaması korumanın da olmaması-insanın kendisiyle -yaratacağı kaderle- baş başa olduğu anlamına gelir) ve momentte (zaman değildir-Sonsuz Şimdinin birlikte odaklandığımız niyet yüklenmiş potansiyel An’ıdır) yolun haritasını sadece KALP bilmektedir.

Dünyanın henüz yükseldiği düzlemde; kendimize güvenli bir alan yaratabilmemiz sadece ve sadece kalbin rehberliğinde gerçekleşebilir.
Kalbin Rehberliği ayırtetme yeteneğimizdir.
Ayırtetme yeteneğimiz kalbimizin sesidir.
Kalbimizin sesi hissedişlerimizdir.
Bu demektir ki hissederek ayırtedebiliriz.
Çokboyutlu doğamızın; beş duyumuzu kapsayan, aşan ve fazlasını da zaman içinde hayatımıza getirecek olan komplike mekanizması, hazine sandığımız; hislerimizdir.

Görünüş, Sesleniş, beliriş ne olursa Ol’sun; hayrımıza Ol’Anı HİSSEDEREK ayırtedebiliriz. Hayrımıza Ol’An yüreğimizde kendi adımıza; ve kendimizle birlikte Bütünün en yüksek hayrına yaşamak gerçek kılmak istediklerimizdir.

Bu noktada Bütünün hayrı; varlığımızdan yansıyanın, her şeyin ve her varlığın O’nun bir yansıması ve bizatihi Kendisi olduğu bilişinde kalarak, içimizde Sonsuz İyiliği seçme özgürlüğümüzle ve bu berraklığın bize verdiği basit güçle, odağımızı ve Yol’umuzu ( fiziksel hayatımızda ne olursa olsun )Büyük Tablodan ayırmamaktır.

Dünya sahnesinin ve binyıllık sistemlerin yıkılışından doğan toz dumanın arasında; artık ne kulağımıza ilişen seslere ne de gözümüze ulaşan görüntülere inanabiliriz.
Görünenin arkasını, işitilenin arasını -hissederek- ayırt etmek durumundayız.
Dualitenin giderek suptilleşen, suptilleştikçe de daha derinleşen kutuplarında aydınlığın ve karanlığın, yokluğun ve varlığın süregelen savaşı; Dünya sahnesinde sergilenmektedir.
Ayırtetmek; netlik, sadelik ve basitlik demektir. Bir şekilde her şeyin ayan beyan Ol’masıdır. Şimdiye kadar öğrendiğimiz ve uyumlandığımız ve aldığımız öğretilerin, bilgilerin, enerjilerin hepsinin Biz de birleşerek Tek Biliş Tek Görüş halinde; bize ikiliğe düşmeden ve içimizde endişelere korkulara neden almadan YOL gösterebilmesi anlamına gelir.
Veya bizim basitçe yürüyeceğimiz Yol’umuzu görmemiz ve yüzde sonsuz güvenle ve gönül rahatlığı ile yolumuza devam etmemizdir.
Net-sade ve basit Ol’mak; insanı koşullara bağlayarak beklenti içinde bırakan, ihtiyaçlara tutsak ederek ikiliğe düşüren ve sonuçta bilinçli veya bilinçsiz kendisinden uzaklaştığı için ayrılığın geriliminden; kendine ve diğerlerine dolayısıyla -Yaşama- zarar vermesine neden Ol’An her türlü korkunun ve ümidin -“şeylerin” içsel olarak bitirilmesi-hesapların defterlerin alacağın vereceğin kapatılmış olması halidir.
Yol’da olup ta hala İçsel olarak alacağımızdan-vereceğimizden kopmamışsak; verip veriştiriyorsak, ona buna tutunuyorsak, kendimizden başka bir şeylerden ve birilerinden medet umuyorsak, verdiğimizi sanıp ta arkamızda sürekli biriktirmeye devam ediyorsak, sevgimiz hala dilimizde, bilgimiz zihnimizde, merhametimiz eylemsiz, eylemlerimiz hissiz, hislerimiz -Bizsiz- ise; teslim edilmemiş dünya arzularımızla; kılıçtan keskin sırat köprülerinden, kıldan ince cennet kapılarından, bu kadar yükümüzle nasıl geçebiliriz.
Bırakalım gitsinler hepsi; herkesin ihtiyaç duyacağı ne varsa O Ol’An bizimle artık. Sadece ayırt etmemiz gerekiyor. Hissedişlerinize lütfen güvenin.
Ayırtetmek bilinçli Ol’manın, şuurdan bilince geçmenin ve ölümden yaşama dönmen başlangıcıdır.
Ayırtetmek farkındalıktan yüksek Alemlerin (süptil-ince) aracı olan hissetmeye; görme-duyma-dokunma-işitme-ses=Tek Bilişe geçişidir.
Bu nedenle ayırtetmede ustalaşmak için; kalbin yasalarını hatırlamak ve yasaların kendisi Ol’arak; içsel akışımızla ve evrenle birlikte dengelenmek, merkezlenmek; insanlık ve tek tek hepimiz için hayati derecede önemlidir.
Gelmekte Ol’An günlerin doğasından, nefsin bütün kandırmacalarının, aldatmacalarının, maskelerinin, kıvırmalarının son dakika uzatmalarının hükümsüz kalacağından; ve maalesef -bir arada derede- hiç kimse bir yerlere ve bir şeylere kaynayıp-tutunup geçişi yapamayacağından; herkesin ayrıtetme yeteneğini keskinleştirmesi ve hissetme mekanizmasını hareket geçirmesi kendisini serbest bırakması hayrınadır.

Hissetmek bizi Gerçek İnsan yapacak. Ve ancak gerçek insan hissettiği için hareket geçecek ve Eylemin kendisi olacak.
Ol’acak.
Hissetmek Ruhsal olarak hareket geçmek demektir.
Ruhun hareketlenmesidir.
Ve Ruh sevgidir. O’ndandır.
Ruhun hareket geçmesi sevginin eylemde Ol’masıdır.
Eylemdeki sevgi Ol’maktır.
Kalbin kanunlarını; O’nu; SEVGİYİ bu dünyada (fiziksel alemlerde) gerçek kılmaktır.

ÖZGÜR İRADE İLE Eylemdeki sevgi Ol’duğumuzda; Alemler yüreğimizde birleşmeye başlar. Tıpkı bir sis bulutu gibi ikilik dağılır. Görüş tekleşir. Görüşün Tek’leşmesi aradaki bağlantıları ve Bir’liği belirli süreklilikte ve yoğunlukta hissetmeniz anlamına gelir.
Dünyasal hayatımızda -yuvada- güvenlikte veya büyüklerin dediği şekli ile dört başı mamur Olma halini çok boyutlulukta yaşayabilme durumudur.

İnsanlığın hayatta kalması kalbin yasaları öğrenmesine ve kalbi fiziksel alemlerde gerçek kılmasına bağlıdır.
Kısaca HİSSEDEREK yaşamasına bağlıdır. Hissetmeyen hislerine ket vuran yüksek alemlerde kör-sağır veya bitkisel hayata gibi olur.
Göremez duyamaz hiç bir şeyi bilemez.

Kim ki; Yaradan’ın insana nasıl bir kaderi (Kendinin Sorumluluğu) armağan ettiğini hissedilebilseydi; idrakin ışığından; sevgiden ve aşktan Ruhu kamaşırdı.
Ve elinde neyi var neyi yok hepsini de bırakıp yalın ayak başı kabak Yol’a düşerek Eylemdeki Sevgi Ol’urdu.
Tekne kadar boyu ile kainattın gerçekliğinde varlığa çıkan ve alemde beklenen; nadide bir çiçeğe bakar gibi gözünün içine Rahmetle sevgiyle aşkla bakılan El İnsan’a gönül yüceliği yakışır.
Gönül yüceliği artık ne isek O Ol’maktır.
Ne eksik Ol’maktır. Ne de fazla Ol’maktır.
Fazlalıkları gerçekten bırakmak. Alınması gereken kararları ve Kendinin Sorumluluğunu da gerçekten almaktır.
Asalettir. Vaad edilen kaderini gerçekleştirmeyi kimsenin eline bırakmamaktır. Kimseden medet ummamaktır.
Kaderini gerçekleştirme cesaretidir. Zekasıdır.
İhtiyaçsızlıktan doğmuş koşulsuzluğun, zararsızlığın; masumiyetinde ve vakarındadır.
Asalet insan olmanın farkıdır.
Çünkü İnsan Evrenin Muhteşem Çocuğudur.

Muhteşem Ol’mak basitçe; kendimiz Ol’maktır. Özgürlüğü düşleyebilmek ve içimizdeki sevgiyi özgür bırakabilmektir.
Ve O; özgürlüğü - sevgiyi düşleyebildiğimiz yaşayabildiğimiz ve yaşatabildiğimiz her yerde olacaktır.

Özgürlüğü; İçimizden birisi başardığında hepimiz başarmışızdır.
İçimizden birisi bile başaramamışsa hiç birimiz başarmış sayılmayız.

Özgürlüğün, sevginin, aşkın, bolluğun, bereketin, barışın, huzurun kısaca -kendimiz- Ol’manın ayırtında O’lmamız dileğimle…


Nilgün Nart
28.10.2008 İstanbul / Turkiye



Ruh Duruşuna ve Kavrayışına hizmet eden bakış açıları ve öneriler


Yeni Dunyanin parolasi;
"Ozgurlugu; Icimizden birisi basardiginda hepimiz basarmisizdir.
Icimizden birisi bile basaramamissa hic birimiz basarmis sayilmayiz."


*İnsanın; dünya lineer zamanına göre binlerce yılda oluşmuş illuzyonun labirentinden ve sürekli yarattığı kalıpların içinden biran önce çıkması hayrınadır.(zihinsel süreçlerinden) Labirentten çıkabilmesi de uygun tanımlara ulaşmasına bağlıdır. (Evrensel Yasalar ve Büyük Tablo; ki Büyük Tablo (insan için) El İnsan Ol’Arak Yaradılışta Evrenlerde ve Alemlerde yerini aldığı tablodur) Öyleyse tanımlardan maksat Büyük Tablo ile rezonansta olan tanımlardır. Bu tanımlar Uygun hissedişlere vesile olur. Ki hissedişler “Kendin Ol’manın- yapıtaşlarıdır. Ve önemlidir.

*Tanımlar için objeleri veya olguları sembolize eden şekillerin; neyi temsil ettiğine ve şimdiye kadar neyi yarattığına bakınız. (pirinci ayıklarken kara taştan değil, pirinç gibi olan ama taş olan beyaz taşları ayırtediniz. Beyaz taşları bulunuz ve ayırınız.) Hissetmek, sizin için sizin hissetmeniz bu nedenle bu kadar önemlidir. (başkasının, medyumun veya bir başka arkadaşınızın değil sizin ne hissettiğiniz ve nasıl hissettiğiniz önemlidir)

*Ruhsal dünyada ikiliğin (karanlığın) çalışma sistemi tanımların altını boşaltarak insanları manalardan uzaklaştırmalarıdır. Manalar ve anlamlar insan için önemlidir. Yaşamı devam ettirten ve Güzelliği iyiliği ortaya çıkaranlardır. Değerlerin erozyonuna izin vermeyiniz. Manalarda erozyon başladı mı, kendinize ekeceğiniz hiç bir tohum o topraklarda yetişemez. Nerede varoluş nedenlerinizin elinizden alındığını ayırtediniz. Siz azalmak için eksilmek için burada değilsiniz. Sevgiyle çoğalmak ve genişlemek ve Bütün olduğunuzu bilmek için buradasınız.

*Bilgiyi kim verirse versin ve nereden alırsanız alın; güç teslimiyetine neden oluyorsa istisnasız bırakınız. Hiç bir şeye ihtiyacınız yok. Her seferinde -kendinizi- (kalbinizi) seçiniz. İsa - Buda - Osho- melek...v.s olmak için burada değiliz...ki zaten dünya bilgeleri kendileri olduğu için, ... kendilerini bildiler ve veli oldular. KENDİMİZ Ol'mak için buradayız.

*İkiyi Bir eylemek; iki yarımın bütün olması, yada parçanın bütüne katılması demek değildir. Bir Ol'mak -illüzyon ikiliği- görerek Tam ve Bütün Ol'duğunu bilmektir.

*Ne Ol’mak istediğinizi ve nereye gitmek istediğinize sevgiden hareketle karar veriniz ve bu kararınızda ne olursa Ol’sun durunuz. Bırakmayınız. Manyetize Ol’maya başlayınız. Her vazgeçiş savrulmadır. Savrulmanın artacağı alanlardayız. Kısaca Ruh Duruşunuzu sabitleyiniz. Duruşunuz Ol’unuz. Duruş ki; siz huzurda mutlulukta bollukta refahta sağlıkta şifada sevgide aşkta ve Bir de berrak sade ve net bir şekilde durabiliyorsanız Duruştur. Sanrılar ve illüzyonlar içindeki huzursuzluk değildir.

*Çok boyutluluk parçalılık değildir. Çok boyutluluk diğer senlerle bütünlenmek değildir. Çok boyutluluk basitçe hatırlamaktır. An be An kendini hatırlayarak ve her hatırlayışa tam ve bütün olduğunu bilerek her An’da; bir kez daha ve sonsuz kez daha Tam ve Bütün Ol’maktır.

*Dünya bilgeliğinin ve üstatlığının incilerini hatırlayınız ve çekildiğiniz bilgilere tekrardan göz gezdiriniz.

*Kendi Bilgilerinize güveniniz.

*Bilge Ol’duğunuzuda biliniz. Bilge Ol’mak şimdiye kadar öğrendiğiniz bilgileri bütün bir bilişle kullanabilme kapasitesidir. Bilgileri hatırlamıyorum derseniz bu uygundur. Bilgilerinizi hatırlamadığınızda; hepsi birbirine sarmaşık gibi sarıldığında, Bilgesinizdir.

*Hislerinize güveniniz. Hisleriniz bütünsel içgüdüdür. Hislerinize güvenmek; bütünün hayrına hareket etmek için NEDENDE Ol’maktır.

*Manalarınızın erozyonuna izin vermeyiniz. Toprağınız yoksa; Gül bahçesini nerede yetiştirebilirsiniz ki. Ve siz bir gülseniz, toprağınızın nasıl eksildiğini bilirsiniz. Hissedersiniz.

Yazan Nilgün Nart

30 Eylül 2008 Salı

EVRENESEL VAROLUŞ V – Sevmek Var Ol’maktır

EVRENESEL VAROLUŞ V - Sevmek Var Ol’maktır.

SevdiğinizdeYalnız değildiniz
Yalnız Değilsiniz.
Asla yalnız Ol’madınız.
Çünkü; sevdiğinizde ve sevgi Ol’duğunuzda bütün Evren sizinle birlikte Ol’ur. Şah damarınızda nabız gibi atar.

Sevgi; Var Ol’uşun biçimidir.Ve; Var Ol’uş önce kabı yaratır içine akmak için. Kap; biçim Ol’An insandır. Sonra Var Ol’uş biçimin içine üfler, sevgi Ol’arak doldurur kabı; İnsanı.

İşte tam bu An’da Hadis-i Kudside “yere göge sığmam mu’min kulumun kalbine sığarım” buyurduğu gibi, Var Ol’uş; İnsan, sevgi Ol’duğunda insanın içine dolandır. İnsan’da tecelli Eden’dir.
Sevgi basitçe Ol'maktır.
Tam ve Bütün Ol'maktır.
Tam ve Bütün isek eksik olamayız.
Eksik Ol'duğumuzu sanıyorsak da yanılsama içindeyizdir.
Eksiklik algısı yanılsamadır.
Sevgi Ruh için tıpkı nefes almak gibidir.

Nefes beden içindir. Fiziksel Yaşamın devamı ile ilgilidir.Ya nefes alırsınız yaşamdasınızdır.Ya da nefes almazsınız ve yaşamda değilsinizdir. Ölüsünüzdür.

Sevgi Gönül-Ruh ile ilgilidir. yüreğinizde manalardan Ol’uşan Ebedi Yaşamın devamı ve fiziksel dünyada da geçek kılınması ile ilgilidir.
Ya sevgisinizdir. Sevgi sizden akmakta ve taşmaktadır. Canlısınızdır. Ya sevgi değilsinizdir.
Sevgiyi hissedememekte, sevgi olamamaktasınızdır. Cansızsınızdır.

Nefes almak; fiziksel varlığın fiziğinde Ol’An bir kendiliğindenliktir. Basitçe nefes alırız.

Sevgi; tıpkı nefes almak gibi varlığımızda basitçe kendiliğinden Ol’duğunda gerçek Ol’uruz.

Fakat sevgi; illuzyon alemlerinden Ol’uşa çıkarken, kendimizi yüreğimizde ki gibi gerçek kılmak isterken mana ve görüntü kırılmasına uğrar.
Kırılma; manada eksik algıya ve ayrılığa, görüntüde ise çokluğa ve ikiliğe neden Ol’ur.Burada Tekamülün Yasası devrededir.
Aslında yine her şey yüksel planlardan bakıldığında bir şekilde sevgidir, sevgidendir. Çünkü her yerde Ol’An ve görünüşe çıkan, yine kendini kendi Aleminde arayan; ve sevgiyi; kendini “sevgi Ol’arak” gerçek kılmaya (hatırlama) çalışan O’ndan başkası değildir.

Bütün bu telaş ve kaos; kendini unutuşun ve için için yeniden yanıp tutuşan kendine kavuşma arzusunun; Aşkın, görünüşe çıkmasından başka bir şey değildir.

Kendini “unutuş-hatırlayış”=Tekamül; Bir’in İlk Yasasıdır.
Bir; Hep ve Hiç Ol’Andır.
Hep ve Hiç Ol’ması Varlığının doğasıdır.
Yok Ol’abildiği için Var’dır. Ve var Ol’abildiği için de yok Ol’ur. Döngünün; hepsi ve hiçi “kendisidir”.
Basitçe Var’dır.Şimdi Buradadır. Ben Ben’imdir.
Kendini unutur. Ve kendine evrilmeye -tozadan taştan nebattan hayvandan bilinçli varlığa- kendini hatırlamaya başladığındaki süreç Tekamül Yasaları ile şekillenir.

Bir; evrenlere kendini kendinde unutup varlığını kendinde bilmek için açılır. Açılım; genişleme ve genişleyen bilinçte kendini Sonsuz ve Sınırsızca; sonsuzluğunu ve sınırsızlığını bilme ve bildikçe kendini her bildiği varlıkta bir kez ve sonsuz kez daha kucaklamak ve kendini her varlıkta ayrı ayrı Ol’uşlarını sevmek ve istisnasız her Ol’uşta kendi güzelliğini seyreylemek içindir.

“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim” hadisinde Tekmülün Yasası ifade bulduğu gibidir.

BİR; hiçlik, kozmik ilke - kozmik prensibin dahi Ol’madığı An’daki Ol’An veya Ol’mayan ne ise Bilinmeyen -Ne karanlıktır-, -Ne ışıktır-.

Sadece ve yalın ve basitçe Bir’dir ve “O” Bir “O”dur.
Aynı zamanda kozmik ilke ve kozmik prensiptir.
Hiçbirisi Ol’mayan Bir’dir.
Var Ol’uş; O’nun; kendini kendinde bilme ve kendini her şeyde sonsuz kez sevme Arzusudur.
Hayat; O’nun -Görünüşe- çıkmış “Var” Ol’uşudur.
Var Ol’ma Arzusudur.
Varoluş O’nun; Sonsuz Şimdideki “Varlık” Ol’ma Neşesidir.
Tek’likten çokluğa çıkışta O’na Ol’Andır.
Işık gibi parlayan ve Evrenleri perde perde coşkuyla görünüşe çıkarandır.
Neşe; varlığın yaratım enerjisidir.
Kıvılcım gibidir; tıpkı çiçeklerin birden patlayıp çiçek açması, denizlerin dalgaları sahile vurması, şimşeklerin rahmetleri yağdırmadan önceki kıvılcımları, yada evrenlerin ortaya çıkışındaki ve her An varlığımızda irili ufaklı patlayan bing banglerdir. O’na Ol’Anlardır. Kısaca neşedir.

Ruh; kendini bildiğinde, kendini her yerde gördüğünde, kendi doğasını hatırlar. Aydınlanma; O’nun, Ol’makta Ol’duğu; NEŞEnin hatırlanmasıdır.
Hatırlar. Neşe Ol’ur. Vecde girer.
Vecd; Kendini her yerde bulmanın sevincidir.
Kendini bulmanın sevinci “Cenneti Dünyaya indirmektir”.
Dünya veya “Yuva”-Şimdi Burada- Ol’manın farkındalığıdır.
Cennetler Dünyadan yaratılır.
Ve bizler dünyadan yarattığımız cennetlere yükselebiliriz.

Ve “Çocuk gibi Ol’madıkça cennetin kapısından giremezsiniz” diyen Hz İsa basitçe “Kendini Bil”, sevgi Ol’duğunu ve her yerde kendinin Ol’duğunu bil, bilki sevebil, demişti.

Bu nedenle aslımızı Ol’An sevgiyi unuttuğumuz her An gerçekten de cehennemdir.

İçimizdeki boşluğu dolduramayışımız, kendimizi yüreğimizden başka her yerde arama çabamız, aradıkça mekanın sınırlarına ve zamanın şartlarına ruhunuzun hapsoluşu, incinmemek için takındığımız maskeler ve ruhumuzun etrafına ördüğümüz duvarlar ve gittikçe derinleşen yalnızlığımız, anlaşılamamanın ve kendimizi bulamanın derinliğinde eriyemeyişimiz. Bilen için her biri incidir. Hazineden armağandır. Sevgilidendir. Tekamülün Yasasıdır.

Allah’a şükürler Ol’sun ki sonuç ta her birimizin dönüşü Hazineye’dir. O’nadır.

Dünyada Şimdi Burada içimizde ve dışımızda dönen kaosların – İlluzyon (yokluktan) arasından geçip düzene gerçeğe ( varoluşa) geçiyoruz. Yükseliyoruz. (oyunu fark edip, tam ve bütün Ol’duğumuzu hatırladıkça, yani yoktan Var Ol’dukça, korkuyla ve korkuyla ilgili her şeyi bırakıp, sevgiyle var Ol’mayı seçtikçe genişliyoruz.)

Sevdikçe gerçeğiz. Sevdikçe Var’ız.
Sevmediğimiz her An illuzyona karışıyoruz.
Sonra yine sevdikçe Var Ol’uyoruz.
Bu öyle bir kapı ki; niyet üzre çalışıyor. Niyet sevgidense her An’da kendimizi içeri alıyoruz. Sırat (Sırat Köprüsü) üstündeyiz. Geçiyoruz. Niyet sevgiden değil de neftsen ise kendimizi dışarı çıkarıyoruz; illuzyona. Sırattan düşüyoruz yokluk alemine.
Ne zamanki sevgiyi yaşamımızda akışa geçireceğiz, ve “Akış” Ol’acağız her An’da Yolumuz kapıdan içeri Ol’acak işte O zaman yalnız olmadığımız bileceğiz. Yuva’da Ol’acağz.

İlluzyon Alemleri; doğası gereği el elde baş başta Ol’unan Alemlerdir. Çünkü illuzyon olduğumuz alemlerde; el ele baş başta Ol’mak “anlatabileceklerimiz birbirimizin anlayacağı kadardır” deyişinde ifade bulur.
Duyamayız göremeyiz söyleyemeyiz.
İlluzyon alemlerinin simyası sabırdır; kumu altın eyler.
İmandır; düşü gerçek eyler.
Tüm bunları ayırt etmek ve Sevgi Ol’mayı seçmek ve Ol’mak; insanı İNSAN eyler.

Sevmek; İnsan Ol’manın farkıdır. Zekadır. Cesarettir. Kudrettir. Aşktır.
Sevmekten asla asla vazgeçmeyiniz.
Her şeye ve herkese rağmen seviniz.
Hazine sevmektir.
Sevgiden gayrisi bütün alemlerde ve evrenlerde illuzyondur.SevdiğinizdeYalnız değilsinizYalnız DeğildinizAsla yalnız Ol’madınız.Sevdiğinizde her şey SİZ de, Sizin ile birlikte.Sevgiyseniz; O’ndasınız. O’ndansınızVaroluştasınız.

O’nun Varlığa çıkış Arzusu Ol’An; Hayatımızın paha biçilmez Ol’duğunu, sevginin ise “Kendimiz” Ol’duğunu ve Tek Yol’umuzun; kendimizde ve diğer kardeşlerimizde yaşamı ve canı aziz tutmak, yükseltmek ve yüceltmek Ol’duğunu her daim hatırlamak basitçe Var’Ol’maktır.
Var Ol’uşa; -Varlığımızla- hizmet etmektir.

Çünkü; Sevgi Ol’mak; Sevgide Ol’mak; Sevgiden Ol’mak basitçe; Var Ol’maktır.

Nilgün Nart
28/09/2008 İstanbul

7 Eylül 2008 Pazar

EVRENESEL VAROLUŞ IV - Bilgiyle ve Sevgiyle Varolmak

EVRENESEL VAROLUŞ IV - Bilgiyle ve Sevgiyle Varolmak

Sonsuz zamanlar sonra, aklımızın değil düşlerimizin bile düşlemekten yorulduğu, kutsal “Bekleyişimizin” ve “Arayışımızın” Hazinesine henüz dokunamadığımızı sanmanın huzursuzluğu ve hırçınlığı var üzerimizde.

Aslında hepimiz hazinemize çoktan dokunduk
Hatırlamamız gerekeni hatırladık.
Ol’makta Ol’Anı gördük.
Şimdi Buradayım.
Ben Ben’im.

“Şimdi Buradayım ve Ben Ben’im” bilgisi Ol’makta Ol’Andır ve hazinedir.
Işıklar yanmıştır, görmeyi seçmiş Ol’Anlar, görülmesi gerekeni görmüştür.

Işıklar yandıktan ve görülmesi gereken görüldükten sonra; ya ışıklar yanık olarak evin içinde oturmaya devam ederiz (Atalet ve eylemsizliğimiz bizi şimdiye kadar okuyarak aldığımız ve Ol’duğumuzu sandığımız bilgilerin obsesyonuna götürebilir) veya dışarı çıkar ve “Şimdi Burada Ben Ben’imi; sevginin ve aşkın hatırı için Ben’imin içindeki Sonsuz iyiliğin bilişinde, hatırlayışın açıklığında ve netliğinde sessizce gerçek eyleriz.

Değişimlerin en büyük özelliği; gerek toplumsal gerekse bireysel kaoslarımızın etrafımızda çılgınca dönerek aktörleriyle birlikte hasat mevsimine ve kendi liyakatımıza hizmet etmeleridir.

Şimdi Burada; Yol’da yürüyen yolcu için en büyük sınav (kendinden kendinedir); ayırt etme yeteneğinde ne kadar keskinleştiği, Yol’da yürümek için ne kadar azimli Ol’duğu, şimdiye kadar edindiği bilgiyi içi ve dışı Bir eylemek için mi kullandığı, Ol’makta Ol’Ana teslimiyeti, her teslimiyetten sonra bilinçli olarak varoluşu ( yeni varoluşun paradigmaları sevgi aşk güzellik iyilik bereket huzur barış ve özgürlüktür) seçerek çıkışı ve yeni paradigmaları ne kadar Ol’duğudur. (yaşamında yarattığıdır)
(Her ne kadar sevgi barış özgürlük üç boyutlu realitede dualistik olarak tanınsalarda aslında Varlığın ideasında Ol’An saf ve net Ol’uşlardır. Karşıtları Ol’duğunu sandığımız yanılsamaları şimdi burada farkındalığımızı açmak ve aşmamız içindir.)

Varlığımızın güzel hatırı için artık ataleti bilgiyle kırarak, kapıdan (maske ve hapishaneden) sevgiyle dışarı çıkıp düşlerimizi gerçek kılalım.

Basitçe Şimdi Buradasınız.
“Var’sınız”
Ve değişen her şeyin içinde ki “Değişmeyensiniz”.
“Ben Ben’im”

Ve “Değişmeyen” (varlığımızın farkındalığı) OL’duğumuzda, değişmeyen olduğumuzun bilgisiyle ve sevgiyle “Şimdi Burada” değiştirmek istediklerimizi değiştirebiliriz.

Yaşamlarımızda; Işığın Şifanın Bereketin Sevginin Aşkın Güzelliğin ve İyiliğin açığa çıkması için Bilginin ve Sevginin ancak birlikte kullanımı hizmet edebilir.

Tek başına sevgi yeterli değildir. Var Ol’An sevginin bilgiyle kullanılması hayrı ortaya çıkarır.
Bilgi Ol’madan sevgi, sevgi Ol’madan bilgi; tek kanatlı kuş gibidir.
Uçamayız. Her uçmaya kalktığımızda nefsin batağına saplanırız.
Sanıyoruz ki uçuyoruz. Uçtuğumuz alem illuzyon alemidir.
Bilgi ve Sevgi; BİR Ol’duğunda her An’ın aydınlığına doğabiliriz.
Her An’da yeni Ol’abiliriz.

Bilgi sevgiyi koruyarak; Sevgi Ol’An kendimizi, her An’da Koşulsuz İhtiyaçsız ve Zararsız kılar.
Sevgi bilgiye her An’da “Can” katarak, yaşamı, YAŞAM, insanı İNSAN kılar.

Tek başına istenilen güç yani sevgi olmadan kullanılan bilginin gücü; insanoğluna şimdiye kadar zarar vermiştir.
Zarar vermeyen tek Güç;
Sevgiyle kullanılan Bilginin Gücüdür.
Bilgiyle kullanılan Sevginin Gücüdür.
Ve birlikte Bir Tek Güç; KUDRET olarak açığa çıkar.
Kudret; bilgiden ve sevgiden doğandır.

Bilgi şudur; İnsan önce “kendine” gelebilmelidir ki Bir Ol’abilsin.
İnsan Kendini bilmeden ne Bir olabilir ne de Bir’liğe gelebilir.
“Kendini” bilmeden “bir” Ol’duğunun sanısı, insanın kendisine ve çevresine zarar verir.
Buradaki “bir” olsa olsa Süper Egodur.
Buradaki sözde birlik ve sözde hizmet ise güç ve can tesliminden başka bir şey değildir.
Yenidir.
Ama yeni bir TUTSAKLIKTIR.
Dünyada bundan sonra sergilenecek son kesti oyunu (insanın kendi kendine eylediği düşmanlıklar ve tuzaklarda dahil) yeni TUTSAKLIKLARDIR:
Yeniymiş gibi ama eski, tazeymiş gibi ama bayat.

Şimdiye kadar almış olduğumuz bilgiler ve eğitimler ile; hala içimizin taşlarını sökemiyorsak, yaşamlarımızda değişen hiç bir şey yoksa ve buna rağmen sarıldığımız her şey ellerimizin arsından kum tanesi gibi akıp gidiyorsa ve canımızın acısını içimizde düşlediğimiz yeni dünyanın devleşen sanrılarıyla geçiriyorsak ve maddesel aleme eskisinden daha çok eğilim gösteriyorsak, bıraktığımızı sandığımız yargılarımız korkularımız bir bir yine kapımızı çalmaya başladıysa, değil bir insanı kucaklamak artık kimseyi bile görmek istemiyorsak, ve artık kendimiz için bir yabancıysak halen üçüncü boyut farkındalığının liyakatındayız.
Zihnimiz veya kendini bütünden ayrı gören egomuz; bizi Yeni Enerjiye, Yeni Dünyaya götürdüğünü söylüyorsa ve biz için için bu sabırsız sesi ve itiliminin çabanın farkındaysak, -meliler, -malılar, amalar halen dilimizdeyse basitçe şunu hatırlayalım
-Bırakalım gidenlerin hepsi gitsin - Sadece - biz- Şimdi Burada Ol’alım yeterli.
(Bize acı keder tutsaklık sefalet yokluk ve iç karğaşa veren her şey; malımızdan mülkümüze, ilişkilerimizden, duygularımıza ve düşüncelerimize, beklentilerimize aklımıza gelen veya gelmeyen her şeyi; canımıza can katmayan her şeyi bırakırız.
Ve canımızın peşine sevgiyle düşeriz, yarın ne olacağım diye düşünmeden, kendimizi ego itilimiyle garantiye almadan; hesap kitap yapmadan, Şimdi Burada Ol’manın Bilgisinin gereğini yerine getiririz.)
( Bu demek değildir ki; dünyasal sorumluluklarımızdan kaçacağız ve vur patlasın çal oynasın her gece bir barda gönlüm hovarda olacak.
Bilgi; sevgiyle içimizdekini gerçek kılmak için hayatımızda olan diğerlerinin de en yüksek potansiyellerinin ve hayırlarının gerçekleşmesi için birlikte çözümler üretmektir.
Ve bizi, birlikte tutsaklığa sefalete acıya bağlayan ve yıllanmış sorunlara çözüm Ol’maktır. Çare Ol’maktır.
Yüreğimizin sesini dinlediğimizde hiç kimse zarar görmez göremez.
Eğer seçiminizden dolayı bir acı oluşuyorsa da; istiridyenin içindeki inci Ol’ma acısıdır. Yaradan esirgeyecek koruyacak ve şifalandıracaktır.
Çünkü herkesin yüreğinde oturan, ve her yerde Ol’An O’dur.
Yeter ki biz yüreğin kanunlarını gerçek kılalım ve kararlarımızı yüreğimizden verelim. Endişeyi korkuyu çabayı ve sanrıyı bırakalım.
Yüreğimizden konuşalım, yaşayalım, verelim.
Ve yürekte yaşanmasına aynalık edelim.

Basitçe eylemlerimizden duygularımıza ve düşüncelerimize kadar tüm boyutlarımızda izin verelim ve Ol’alım.
Ve Ol’mak hissetmek ile başlar.
Değişim ve Geçiş hissetmeden olabilecek bir şey değildir.
Geçişi ve yeniyi -hissetmek- gerçek kılacaktır.

Yeninin malzemesi ve kozmik maddesi “Hissetmektir”.
Sevgiyi hissetmek ve sevmek için kendimize izin verdiğimizde, yüreğimizde bir sızı oluşmaya başlar. Çünkü sevmek incinmeye açık hale gelmektir. Sevmek varlığını Ol’makta Ol’Ana olduğu gibi açmaktır. Sevmek başımıza deneyim olarak ne gelirse gelsin, karşımıza kim ve ne çıkarsa çıksın Hak’tan geldiğini bilerek ve sevebildiğimiz için şükrederek, inci Ol’maya başlamaktır.

Farkındalık Bilgidir.
Hissetmek Sevgidir.
Farkındalıkla hissederiz
Hissederek ayırt ederiz
Yeni dünyanın; tüm fiziksel duyuların karşılığı Ol’An duyu organı( benzetme) Hissetmektir.
Hissetmemiz; bizi eyleme geçirebiliyorsa değişimimizi ateşleyebiliyorsa hissetmektir.
Hareket geçirmeyen, değişim yaratmayan hissediş olamaz.
Bu Farkındalıktır.
Fark etmek tek başına yeterli değildir.
Hissetmeyi ( değişimi başlatan ateş) farkındalığın üstüne örtebilme yeteneği kazanmamız hayrımızadır.

Kendimizin, diğer insan kardeşlerimizin kalplerinin derinliğinde erimek, manalarda birlikte demlenmek hissetmektir.
Çoğalmak ve genişlemektir.
Çoğalmak ve genişlemek çözümdür.
Başka bir dünya yaratmaktır. Yeni Dünyayı yaratmaktır.
Yeni Dünya hissederek, çoğalarak genişleyerek kapsayarak ve böylelikle üçüncü boyutun “dert sanrılarına” çare olarak gerçek Ol’acak her birimizin yüreğinde.
Dertler, kederler sanrı olmasına rağmen , yinede onlara çare olarak, çözüm üreterek Yeni Dünyayı gerçek kılacağız ve Yeni Enerjiyi; sevgiyi aşkı bereketi barışı özgürlüğü huzuru yaşlı dünyamıza ve yorgun yaşamlarımıza demirleyebileceğiz.

Ne daha önce ne daha sonra.
Bizi kendimizden başka hiç kimse kurtaramayacak, ne ilahi Alem, ne Galaktik Alem ne de başka dostlar.
İnsanın ipi kendi elindedir.
İster varlığını tüketir, isterse de yokluktan varlığını üretir.
İnsan Ol’arak birbirimizi sevdikçe, birbirimizi maddi manevi anlayabildikçe ve kucaklayabildikçe, hadi Dostum diyerek sevgiyle yan yana yürüyebildikçe çıkabiliriz karanlıkların içinden.

Liyakatımız; sevgiyle aşkla ihtiyacımız Ol’madan yansımak, koşulsuzca paylaşmak, zararsızca kucaklaşmak ve bir diğerinin varlığında -Kendi varlığımıza- şükrederek yan yana yürüyebilmek ve “iyi ki varsın” diyebilmektir.


Yazan Nilgün Nart
28.08.2008 İstanbul / Turkiye

27 Temmuz 2008 Pazar

EVRENSEL VAROLUŞ III – Koşulsuz İhtiyaçsız Zararsız

EVRENSEL VAROLUŞ III – Koşulsuz İhtiyaçsız Zararsız
Fiziksel ve Ruhsal Alemlerde ”Kendi Sorumluluğunu” almış insanı, “Kendinden”, “Sevgiden” ayırabilecek ve “Görüşünü” bulandırabilecek hiçbir; öğreti, murşit, kanal, mesaj, mal, mülk, paye, iltifat, mekan, zenginlik, cefa, eza, korku yoktur.

Aslında “Kendinin Sorumluluğunu” almak dünyasal mekandan bakıldığında bir süreçtir. Yol’dur. Kavrayışı ise birdenbire olur.

“Kendinin Sorumluluğunun” dünyasal süreci herkesin liyakatına, yüreğinde –neyi-nasıl- gerçek kılmak istediğine göre; öğretilerin içinden murşidlerin arasından, mesajların-meleklerin-kanalların-dünya ermişlerinin eserlerinin-bıraktıkları ipuçlarının arasından geçip kendinize ulaşmayı içerebilir. Bu yolun ne kadar süreceği tamamen sizin tüm bu sayılanların arasından geçip giderken ne kadar ataletinizin üstesinden geleceğinize ve ne kadar kendiniz olmak istediğinize bağlıdır.

Atalet; Evrenin ve İnsanın Ruhunun küfüdür. Ve küf nefsin besinidir. Nefs en ince haliyle Varlığın ataletinden beslenir. Atalet içinde korkuyu ve korkuya ait olan tüm karanlığı tutar, besler ve büyütür.

Değişmek istemiyorsanız ve buna bağlı olarak Ol’makta Ol’Ana her An’da zekanızı ve kalbinize sormadan razıysanız ( beni sokmayan yılan binyıl yaşasındaysanız), paket yapılıp size sunulan Uzakdoğu öğretilerinin, ayinlerinin, söylemlerini şimdiye kadar sizi siz yapan güzellikleri, sevgileri, sevinçleri de kalbinizden alıp götürdüğünü kılınız kıpırdamadan seyrediyorsanız ve bunun size arınma olduğunu söylüyorlarsa ve arınma sandıklarınız bütün anlamlarınızı da silip süpürüyorsa, var olma –Nedenleriniz- alıp götürülüyorsa ve siz halen tutunacak bir dal arıyorsanız bulamıyorsanız ve için için değişmediğinizi değişemediğinizi hissediyorsanız; öfkeniz, kızgınlığınız, hayal kırıklığınız süptilleşerek tüm boyutlarınıza yayılıyorsa ve kavramlarınız karışıyorsa ve kirletiliyorsa ve korku her hücrenizdeyse; siz ataletin içindesiniz, atalet sizin içinizdedir.

Yapılması uygun Ol’An daha fazla Ol’mak değil, daha iyi Ol’mak değil. –daha’ları, en’leri bırakıp ne isek O Ol’mak ve -kendimiz- Ol’An O’nun Ol’masına izin vermektir.

İzin ver Ol
İzin ver Ol’sun.
Sadece ve basitçe Koşulsuz, İhtiyaçsız ve Zararsız Ol’mak için kendine izin ver.

Her şey koşulları bıraktığımızda birleşmeye başlar. İçimizde ve dışımızda.
Başlangıç; görünen ve görünmeyen bütün koşulları ve koşuldan doğan yargıları (-meli, -malı) bırakmaktır.

Koşulsuzluk; kendini kendinde bilmek, kendini yaratılmış cümle Alemde görmektir. O’nun ihtişamını Alemlerin Görünüşünde seyreylemektir. Ruhun Gözü, ihtişamı “kendini” gördüğünde bütün koşullar yok Ol’ur.

Sadece Ruhun Gözü (kalp), İhtişamı algılayıp ve hissedebilir.
Gönül dergahında oturup kendi ihtişamını her yerde seyreden ve bilen O’dur.

Asırlar sürdüğünü sandığınız bir ayrılıktan sonra çok sevdiğiniz ve hasretini çektiğiniz bir insana kavuşmanın, yeniden görmenin, kollarınıza alıp sevgiyle ve aşkla kucaklamanın manasında bir hissediştir.
Yaşamak her An bir kavuşmadır bu saatten sonra kendini bilene.
Coşkudur. Hazdır. Varolmanın Sevincidir.

O bilir her şeyin değerini. Her yerde ve her şeyde kendini gördüğünden, Varlığın doğasından dolayı TEK, görünüşe çıkmasından dolayı da Çokluk gibi gözüken kendisi, her neyin içinde görünüşe çıkmış olursa olsun değerlidir. Azizdir. Candır.
Koşulsuzluk hali bu Görüş içinde demirlenir.

Koşul ayrılık yanılsamasından doğan, Adem ile Havanın “Yasak Meyvesidir”

Koşul varsa ayrılık vardır.
Koşul yoksa ayrılık da yoktur.
Ayrılığın olmadığı An Varlık Tam ve Bütündür. “Kendisi” Sevgi oradadır.

Dengede ve merkezde olunduğunda “kendisi” olunabildiği için Efendiden yansıyan koşulsuzlukta dengededir.

Formüle etmek gerekirse Koşulsuzluğun kavrayışına gelene kadar, koşulsuzluğun bir tek koşulu vardır.
Dengede olmak.
Koşulsuzluk sadece dengede olduğunda Koşulsuzluktur.

Ve koşulsuzluk dengede olduğunda -denge koşulu- koşulsuzluğu tamamlar, halkayı kapatır ve koşulsuzluk halini görünüşe çıkarır.
Koşulsuzluk hali ortaya çıktığında Özgür İrade Yasası, Eylem Yasası ve Sorumluluk Yasaları üzerinde yükselir. Üç yasa Efendiliğin temel yasalarıdır.

Koşulsuzluk bu üç yasanın, “Kendisi yasa Ol’muş örneğini ortaya çıkaramıyorsa, kırılır. (her zaman liyakat sınavları oradadır. Maksat ortaya çıkan halin sabitlenmesine hizmet etmektir)
Koşulsuzluğun kırılma noktasında olmakta olan koşulsuzluk değildir. Başka bir şeydir. Ama koşulsuzluk değildir.
Yasaların birisi eksikse hepsi eksiktir. Yasaların hepsi oradaysa Efendi de oradadır.

Koşulsuz Ol’An, aynı zamanda ihtiyaçsızdır. Çünkü Özgür İradesi ile, Kendinin Sorumluluğunu almıştır ve birlikte yaratandır.
Kendini her şeyde ve her şeyi de kendinde gören ve içindeki “kendi” hazinesinden kullanan İhtiyaçsızdır.

Ancak ve ancak ihtiyacı olmayan zararsız olabilir.
İhtiyaç içinde Ol’An zarar verme kapasitesinde Ol’Andır.
Zarar verebilen ayrılıktadır.
Ayrılıkta Ol’Anın koşulları vardır.

Her şey Koşulsuzlukla başlar.
Sahip olduğumuzu sandıklarımızı bırakmayla başlar.
Koşulsuz Ol’abildiğinizde diğerleri koşulsuzluğun peşi sıra birden bire -kendini bilen- Efendide görünüşe çıkar.

Evrende ve Alemlerde TEK GÜC Kendini Bilmektir.
Kendini Bilmek; bilgiyle “Sevgi” Ol’maktır.
Kendini her şeyde görmenin Koşulsuzluğu.
Kendisi (her şey-hazine) Ol’manın İhtiyaçsızlığı.
Koşulsuzluğun ve İhtiyaçsızlığın bizi getirdiği derin “Anlayıştan” doğan Zararsızlık Hali ile Üçlü tamamlanmış olur.

Bunların hepsi birlikte TEK Gücü ve Bütünün Kudretini oluştururlar ve Efendide görünüşe çıkarlar.

Efendi Ol’mak, var Ol’duğunuz tüm zamanlarda ve boyutlarda kiminle “dans” ettiğimizi bilmektir.

“Kendinizle”

Bir’in Yasası gereği Kendinin (realitesinin) Efendisi olan Alemlerin de Efendisi Ol’ur.
Efendinin derdi Alemlerin efendisi olmak ve güç peşinde koşmak değildir.

Efendinin Nedeni, KENDİNİ AŞKINLIKTIR.

Alemler; Efendinin “Kendinde” ve “Kendinden” Ol’duğu için; Efendi, Alemlere de “Aşkın” Ol’ur.

Alemlerin Efendisi Ol’ur.

Kur’An da Tanrı “Ben’im Evimi temizleyin” buyurmaktadır (Eflaki I:465-466).
Temizlik; Koşulsuzluk, İhtiyaçsızlık ve Zararsızlık hallerini Ruh Duruşumuzda sabitlemektir. Ve bu sabitede merkezlenmek ve dengelenmektir.

“Efendilerin (Tanrının Erlerinin) kalbi, Tanrının nazarının kıblesidir ve Evrenden daha yüksek ve yücedir.” (Eflaki I:673)


Evrenler ve Alemler; Efendilerin yüreğinden, Aşkın Sevginin Güzelliğin iyiliğin ve Aşkın Ol’Anın Aşkı için sevgiyle birlikte yaratılır.

Efendi bilgiyle ve sevgiyle; Sonsuza kadar Özgür Ol’Andır. Aşk Ol’Andır. Sevgi Ol’Andır.


Yazan Nilgün Nart
15.07.2008 / İstanbul

19 Haziran 2008 Perşembe

“UYANDIM” UYKUSU

“UYANDIM” UYKUSU

Toplumsal yaşayış düzeninden baktığımızda; insanoğlu tamamen topluma ayak uydurma, onaylanma, kabul görme, düzeni devam ettirme, hayatta kalma adına derin bir şekilde şartlanmış durumdadır.
Bu İnsanoğlunun Yaşam mücadelesidir. Ve şartlanmış olduğunun da farkında değildir.
Şartlanmışlık; en küçük birim olan aile arasında disiplinden, okulda eğitime, iş yerinde kurallara, halk içinde dedikodu, yargı v.s gibi telkin araçlarıyla işlemektedir.

İnsanoğlu uykudadır. Çaresi ise sarsılmasıdır.

Sarsılmalar ise; “Kendisi” olan sevgi olamamanın, kendini ifade edememenin yüreğinde kopardığı fırtınalarla boğuşurken, farkında olmadan kendine korktuğu veya yaşamak istemediği her şeyi çekmesiyle gelir. Çünkü odağı, başına gelmesini istemediği “deneyimler” üzerindedir.
Korkar; çünkü elindekileri yitirmek istemez.
Korkar; çünkü yüreğindekileri “bulamama” ve “yaşayamama” olasılığı çok yüksektir. Çünkü her yer karanlıktır. Ve elinde bir haritası yoktur.
Fiziksel dünyanın demir parmaklıkları ve prangaları her fırsatta onu bağlar nefsine.
Burada kişi için sevgi her şeydir. Kılavuzdur. Işıktır. Eğer sevgiyi seçerse.
Nasıl ki göz; ışık olduğu için çevresini ve gidebileceği her yeri görebiliyorsa, yürekte gideceği yeri; “sevgiyi” takip ederek bulabilir.
Yüreğin ışığı sevgidir.
Yüreğin yolunu “sevgi” aydınlatır.
Ve sevginin ışığıyla görebilir, nereye gitmesi gerektiğini.
Işık olmadığı zaman göz nasıl ki hiçbir şeyi göremezse, ruhta sevgi olmadan hiçbir şeyi göremez.

Ve sevgi seçilmezse, bütün haşmetiyle, karanlıkların içinden ego çıka gelir kılavuzluk etmek için kişiye.

İnsan; bu içinde birikenler (acı keder hırs öfke kin değersizlik ve yetersizlik..v.s) ve fiziksel hayatında neye sahipse onları kaybetme korkusundan doğan derin acıların arasında gidip gelirken, kendine çektiği deneyimlerle sarsılarak uyanmaya çalışır.
Uyanırsa ne ala, uyanmazsa o da pekala.
Kader Sistem devamlı devrededir.
Kader; sisteme giriş yaparken aldığı ve an be an dünya eğitiminde edindiği ne varsa dünya biletine yazılanlardır.
Fakat bu öyle bir bilettir ki; insanda; “kendisi” olma ve yüreğine yürüme yolundaki en ufak bir ilerlemede şekil ve sima değiştirmektedir.

Ta ki kişi uyanıp, “Kendi biletini” seçip “kendi eline alana” ve serbest dolaşıma geçeceği Gönül Dergahına varana kadar.

Bu tür bir uyku; İnsanoğlunun var oluşundan beri süregelen olağan uykusudur.

Sarsılmalar yeterli seviyeye ulaştığında ve kişinin yüreğinden başka gidecek hiçbir açık kapısı kalmadığında, uyanış başlar.

Ve bütün mesele de bu An’da başlar.
Kaos, kaosun üzerine yıkılır. İlk kez içine bakar. Yaşamın anlamını sorgular. Kendisine ne olacağını sorgular. Ne olduğunu sorgular. Soruların ardı arkası kesilmez. Her farkındalığın dönemecinde yollar sonsuz kez, sonsuz potansiyellere ayrılır.
Nefsinde olanları kah bırakır kah yeniden sevgiyle düzenler ve yapılandırır.

Her An’da; hem ölür, hem de yeniden doğar.
Sonsuz bir süreçtir yaşanan.
Kendini kendinde tükettikçe yeniden doğurur. Kendini buldukça yeniden yaratır.

Burada önemli olan kişinin toplumsal şartlanmanın yani hapishanenin tamamen dışına çıkması ve yüreğine samimice bakmasıdır.

Gerçek neden; Hayatın kesme keşinden kurtulup, dünyadan kaçmak mı, daha iyi bir dünyaya ve imkanlara sahip olmak mı, her şeyden bıkmış olmak mı, gidecek başka bir yer bulamamak mı? Yoksa gerçekten her şeyden bağımsız ve nedensiz “kendini” bulmak mı?

Yola çıkılış nedeni genelde kaosun hüküm sürdüğü dünyada gidecek başka bir yer olmadığı için yüreğe doğru yol almak olmayla başlasa da, bir yerde bu da terk edilmelidir. Her türlü etkiden uzak yalın ve sade “kendine” varma için.

İnsanoğlu; sade ve yalın “kendi” olma nedeni ile baş başa kalmadıktan sonra, (bu nedenin dışında başkaca hangi neden olursa olsun) “uyanıklık” uykusuna girmesi kaçınılmazdır.

Bir An’ gelir; istinasız her şeyi; dünyasal, kozmik, ilahi her şeyi terk ettiği bir yere ulaşır. Nedenlerin hepsi birer kılavuzdur.
Çünkü artık köy görünmektedir, kılavuza ihtiyaç yoktur.

Bu An’da kişi ya tam manasıyla uyanmayı seçer; (yarı uykulu bir halde de olsa Aşkın yoğunluğundan veya “Kendinin” – “Sevginin” tadına biraz da olsa bakmış olmaktan) ya da geldiği nokta da tekrar uykuya dalar.

Tekrardan uykuya dalması, kişinin içinde hala tutunacak dalların nedenlerin olmasından kaynaklanır. Tutunduğu dallar kişinin kendisi olma “Gücünü” teslim ettiği her türlü; çalışma, bağlantı, öğreti, kişi, yapılardır.

Tutunduğu dallar kişide yeni bir şartlanma yaratır.
Ve yeni şartlanma yeni “hapishane” demektir.

Burası İnsanoğlunun yeni bir uykuya; “uyandım” uykusuna yattığı yerdir.

Ve “en derin” uykudur. Çünkü uyanıklıkmış gibi yaşandığı için fark edilmesini ve yeniden yola çıkılmasını ve kişinin kendisiyle yüzleşmesini zorlaştırır.
Ve bu uykuya dalındığında sarsılmalar diğerlerine göre daha şiddetli olacaktır. Çünkü kişi en derin bir uykusuna girmiştir.

Frekansı normal uyuyanlara göre daha yüksektir. Çünkü içinde olmakta olanı bilmesine rağmen, gücünü teslim ettiği “şeylerin” tatlı kış uykusuna girmiştir. Samimiyet ve dürüstlük adına; içinde “kendine” verilecek hesabın faturası çok yüksektir. Yüksekten düşmek her zaman daha fazla can yakar. Çünkü bilmektedir.
Hiç Bilenlerle Bilmeyenler bir olabilir mi?

İçimizde her şeyden çok canımızı acıtan, bildiğimiz halde bilmemezlikten gelmemiz değil midir? Tamamlanmamışlık. Ve Eksiklik.

İçimizdeki sessizliğin ve huzurun nedeni; bildiğimizi bilmemiz ve bildiğimizin eyleminde ve OL’masında, olmamız değil midir? Tamamlanmışlık. Ve Bütünlük.

Normal uyuyanlar “Gaflet” uykusundadır. Uyanmışlık uykusunda olanlar “Kendine” ihanet uykusundadır.

Özğürlük; kendi kendinin sorumluluğudur. Kendisi her şeydir. Ve Her şey kendisidir.
“Kendisi”; Özgür İrade Yasasının müsaade ettiği ölçüde; her şeyin ve herkesin sevgide aşkta huzurda mutlulukta bollukta sevinçte başarıda olmasına hizmet etme, yansıma ve paylaşma sorumluluğudur.

Ve “Kendisi” Efendidir. Aşk ve Sevgidir.


Yazan Nilgün Nart
24.09.2007 / İstanbul

8 Haziran 2008 Pazar

EVRENSEL VAROLUŞ II - Kendinin Sorumluluğu

EVRENSEL VAROLUŞ II - Kendinin Sorumluluğu


İnsanlığın; kendisine ve dünyaya Ol’makta olanı görmesi ve bütün bunlardan sevgiyle özgürleşmesi, kendi içinde kendine yürüyerek gerçekleştirebileceği bir süreçtir. Ve her varlığın “Kendisinin Sorumluluğudur”.

“Kendisi Ol’mak” bir kavrayıştır. Tefekkür ve hissedişlerin eşliğinde, derin anlayışlarla ve derinlerde idraklerle çoğalan “kendini” hatırlayıştır.
Kendinizin, kendiniz olduğunu kavradığınızda ve içinizdeki kendinize güvenip iman ettiğinizde, basitçe “Kendiniz” OL’ursunuz.

“Kavrayış” dışardan verilebilecek ve alınabilecek bir “şey” değildir. Gerçek anlamda “kendisi” Ol’duğumuzu anlayana kadar yapılan bütün çalışmalar beyhudedir. Çünkü kendisinin kavrayışında değilsek yaptığımız çalışmalar etrafımızdaki illuzyonu ve sanrıyı beslemekten ve büyütmekten başka hiçbir şeye yaramaz.
Yalın, açık, basit, saf ve yadsınamaz bir şekilde kendisinin “Ne” olduğu görüldükten sonra eğer “Kim=Ben” Ol’mak isteniyorsa; yapacağımız çalışmalardan bir hayır görebiliriz.

Nereye (kim olacağını) gideceğini bilmeyen gemiye (varlığa) hiçbir rüzgardan (çalışmadan) hayır gelmez.

“Kim=Ben”; bireyselleşmiş ve manyetize Ol’muş ”Ne” nin; “Kendisini gerçekleştirme Sorumluluğudur”

Bilmek, “anlamak” değildir. Bilmek, zihnin veya nefsin Ruhun Biliş halini taklit etmesidir.
Anlamak; yürekte zeka ve sevginin birlikte örtüşmesiyle oluşan bir histir. Kısaca “Biliştir”.
Ve Biliş, Ruh’un anlamasıdır. Kavrayışıdır.

Kavrayış; Kendinizin iyiliğine iman etmeyi, güvenmeyi, kendinizi sevmeyi; basitçe içinizdeki “Kendinizin” enerjisini üretmeyi birlikte getirir.
Kendinin Sorumluluğu; Sevgi, Aşk ve Işık Ol’An kendinizi (manevi bahçenizi) her An’da çoğaltmak, yansımaktır.

Kültürel, dinsel, sosyal beyin yıkamaların çağı çoktan bitti. Şimdilerde nefsler iyice semirdiğinden Ruhların Yıkanarak arıtılarak bitirilmesi tüketilmesi ve yozlaştırılması başladı. Son hesaplar Ruhları yozlaştırarak tüketmek ve işi bitirmek üzerine yapılıyor.
En basit ve etkili yapılma şekli ise; binyıllık bilgelik öğretilerinin ait olmadığı topraklarda (beyinlerde ve yüreklerde) pazarlanmaya çalışılarak yozlaştırılması ve içlerinin ( maneviyatın) boşaltılması. Meta haline getirilmesi.

Bu nedenle; Dünya Fiziksel mekanının hangi bölgesinde yaşıyorsak; bulunduğumuz Fiziksel Manyetik Koordinatların maneviyatına sarılmak, kendimizi orada çoğaltarak her şeyi kucaklamak, kendimizi oranın maneviyatı ile gerçek kılmak hayrımızadır.
Yaşadığımız momentte; fiziksel varlığımızın; doğduğumuz ve maneviyatı ile yoğrulduğumuz topraklardan sonsuzluğa çıkış yapmasının bütünün en yüksek hayrına bir “Nedeni” vardır.
Meşhum An’ların momentinde şiddetli fırtınalarda ve kaoslarda; köksüz ağaçlar gibi sökülüveririz kendimizi gerçek kılmaya çalıştığımız bize ait olmayan maneviyat bahçelerinden.
Oysa kendi toprağındaki “Çınarlar” ne kadar ulu sağlam ve köklenmiştir, kendi binyıllık maneviyatının bahçesinde. Kol kanat gerer kendisi Ol’An diğerlerine de. Kendinin Sorumluluğundadır bin yıllık meşe ağacı bile.

Kendinin Sorumluluğu, bulunduğunuz fiziksel alemi ( kulağınıza ve gözünüze ilişen, gücünüzün yettiği her yeri ve her şeyi); yüreğinizdeki O’nu ve yüreğin kanunlarını gerçek kılarak, yeniden düzenlemektir.
Siz yüreğinizdeki sevgiyi ve aşkı, sevgiyle gerçek kıldığınızda; bulunduğunuz fiziksel alem (çevreniz) sizinle düzenlenmiş olur.
Düzenlenmek sevginin itibar görmesidir. Sevgiye hizalanmak ve her şeyin sevgiye hizalanmasına vesile Ol’maktır.

Fiziksel Alemler düzenlenmeden, fiziksel mekanları; gerçek kılma (hakikat) deneyimini bitiremeyiz. Fiziksel mekanlarda Gerçek kılma deneyimi bittiğinde “Kendisi” hakikat Ol’ur.
Bu deneyimi “kendimiz” olarak içimize alıp genişlememizdir. Şimdi - Burada fiziksel mekanların düzenlenme merkezi ve üssü Dünyadır.
Düzenleyicisi de Alemlerin Efendisi Ol’An “Kamil İnsandır”.
Düzenleyicinin “Kamil İnsan Ol’masının bir nedeni yoktur.
Çünkü; Kamil İnsan eonlarca zaman sürecindeki nedenlerin “Nedenidir”.
Yaradan’ın sırrının ‘Sır’rıdır.
Yaradan’da Kamil İnsan’ın sırının ‘Sır’rıdır.

Kendinin Sorumluluğu; “Kamil İnsanı”, kendinde gerçek kılmaktır.
Kamil İnsanı gerçek kılmak; yüreğini gerçek kılmaktır.

Fiziksel Alemlerde artık huzur bulabilmek ve cenneti yaratmak; kendimize ve kendimiz Ol’An Bütün Alemler adına “KENDİSİNİN Sorumluluğudur”.
Kendinin Sorumluluğu O’nun Murad’dıdır.
O’nun; Yüreğin Kanunlarının Fiziksel Alemlerde gerçek Ol’masıdır.

Yaşam aziz tutulmadığı, cana ve varoluşa kıymet ve değer verilmediği; yaşamı gerçek kılmak için sorumluluk alınmadığı ortamlarda ve durumlarda Sorumluluk Yasası devreye girer.

Yaşamın Kutsallığı ve Canın Azizliği için vakti saati geldiğinde Kendinin Sorumluluğunu almayanın sorumluluğu; titreşimine uygun Alemlere çekilerek veya düşerek Sorumluluk Yasası; yine kişinin kendisi tarafından devreye alınmış olur.
Kişinin yaydığı titreşim (-,+) ilgili Alemlere, Özgür İrade Yasasına göre devreye girme ve yayınlanan titreşime cevap verme (deneyimini yaratma) hakkını doğurur.
Evrende “İhtiyaç” hasıl olduğunda “ yaratım-deneyim” oradadır.
İhtiyacın iyisi kötüsü (-,+) olmaz. İhtiyaç, ihtiyaçtır. Hepside pekaladır.
Yeter ki titreşimimiz ile neye sebebiyet verdiğimizin, neyle beslendiğimizin ve beslediğimizin ve bize ne Ol’makta Olduğunun farkında olalım.

Ve Evrendeki bütün ihtiyaçlar sonsuza kadar karşılanmıştır.
Bu Varlığın-Varoluşun doğasındandır.

Sorumluluk Yasası’nda Yaşamı onurlandırmak ve gerçek kılmak esastır.

Yaşam; sevgi, aşk, özgürlük, neşe, huzur, bereket, coşku, keşiftir. Sevgiyle genişlemek sevgiyle büyümek yansımak ve sevgiyle paylaşmaktır.
Kendisi Ol’An; sorumluluğunu alan ve yaşamı “Yaşam”, sevgiyi “Gerçek” eyleyendir. Yaşamı her An’da sevgiyle Onurlandırandır.

Kendinin Sorumluluğu;“Kendini” nefsinden ayıklamak, görüşünü Tekleştirmek, Tam ve Bütün Ol’maktır.
Yüreğimizde bize ait olmayan toplum tarafından ekilmeye çalışılmış kimliksiz istek kalıplarını görmek ve bu kalıpları sonsuza kadar kırmaktır. Ve gerçek bize ait arzularımızı bulmaktır.
Çünkü insanın yüreğindeki gerçek arzuları doğmakta Ol’An Efendinin “Kim”lik keyfiyetleridir.
Efendi; O’nun oturduğu Kalbin Kanunlarını ve Arzularını; sevginin ve aşkın hatırına, aşkla ve sevgiyle Fiziksel Alemde gerçek kıldıkça; O, “kendisi” gerçek Ol’ur.
Ve “Kendinin Sorumluluğu” sadece An’da mevcuttur.
An’da durabileceğimiz tek yer Ruhumuzda “Kendimiz” ve kendimizle birlikte herkes için yaratacağımız “Cennet Alan”dır. Burası Gerçek Alandır.

Ve Ruhun bu Asil Duruşunda zamansızlık boyutları görünüşe çıkmaya başlar. Zamansızlık boyutları; Sonsuz Sınırsız Ol’An Kuantum Alanlarıdır.

Kuantum Alanında; Kendinin Sorumluluğu alınmadan ve Ruhun An’da varolacağı Gerçek Alan yaratılmadan durulamaz.

Gerçek Alan, kendinin Sorumluluğuyla ortaya çıkan ve örtüşen, çok boyutlu “Kavrayış” hali veya “Varoluş” halidir. Ne enerji çalışmaları ne uyumlamalar kişiyi bu yere getiremez. Çünkü burası bir “yer” ve “zaman” değildir. Zaman ve yer olmamasına rağmen deneyimlerin (zaman+yer) yaratıldığı Sonsuz bir An’dır.
Olduğunuz bütün An’larda dengede merkezde Ol’duğunuzun Bilişi ( Asil Ruh Dururşu) içindeyseniz; “An” Sonsuzlaşır ve Varlığın “kendisi” gibi tekleşir. Varlık ve An basitçe Tek’leşir. Bütün Tam Eksiksiz ve kusursuzdur.

Gerçek uyumlama insanın kendine ve yüreğine uyumlanmasıdır. Basitçe sevgi ve aşka uyumlanmasıdır.
Gerçek şifa; Ol’makta OL’Anı görmek ve “Kendimizin Sorumluluğunu” almaktır.
“Kendinin Sorumluluğunu” almamış insandan kimseye hayır gelmez.

“Kendinin Sorumluluğunu” almış insan; basitçe Sevgidir, Aşktır. Fiziksel Alemlerde “Neden” Ol’duğu her şey aşkın ve sevginin hatırı içindir.

Fiziksel ve Ruhsal Alemlerde ”Kendi Sorumluluğunu” almış insanı, “Kendinden”, “Sevgiden” ayırabilecek ve “Görüşünü” bulandırabilecek hiçbir; mal, mülk, paye, iltifat, mekan, zenginlik, cefa, eza, korku yoktur.
“Kendisi” basitçe Efendidir.
Efendinin ihtiyaçları yoktur. Efendinin “kendisi”, SEVGİ OL’duğu için; Varoluştur; Sevginin ve aşkın hatırı, güzelliğin doğası için; Alemlere rahmet Ol’arak sevgiyle yağan, kollayan, koruyan, gözetendir.

Efendi; koşulsuzdur. İhtiyaçsızdır. Zararsızdır.
Efendi her şeyden azadedir. Basitçe özgürdür.


Yazan Nilgün Nart
08.06. 2008 / İstanbul

5 Mayıs 2008 Pazartesi

EVRENSEL VAROLUŞ I - Ruh Duruşu

EVRENSEL VAROLUŞ I - Ruh Duruşu

Ol’uşlarımızın ve sanrılarımızın “kaderimiz” olmakta Ol’duğu zamanlarda ve mekanlardayız…

Ayırt etme yeteneğimizi keskinleştirip; “Var” Ol’manın gerçekten ne demek Ol’duğunu algılayarak, Kosmik Duruşumuzu – Yönümüzü belirlememiz (Kozmik tarihimizi; kendimizi bilemediğimiz tüm zamanlar boyunca gerçekte bize ne olmuş olduğu ve Şimdi Buradan sonra ne olacağı ve nereye gideceğimiz), Evrensel Varoluşumuzun “Nedenini” neye bağlayacağımızı tespit etmiş olmamız ( içsel var olma nedenimiz) ve Ruh Kavrayışımızı bir An önce derinleştirip ayağa kalkmamız hayrımıza olacaktır.

Bu nedenle zihnin ve binlerce yıldır semirmiş Egoların oyun malzemesi Ol’An, tüm insanlığın bilincinde sefilliğin ve cehaletin nedeni Ol’An, inanıldığı için tüm illuzyonik karmik bağları yaratan, seçilmişleri- kurbanları üreten, tanrıcıkları ve tapanları icat eden; kader, okul, sınav, ders gibi kavramlara hiçbir öğretinin, dinin ve şartlanmanın etkisi altında kalmadan gönül gözü ile dikkatlice bakmanızı sevgiyle tavsiye ediyorum.

Biz insanlar Şimdi Burada; bu dünyaya yiyip içip gezmek kendimizden geçmek için gelmedik. Ama okulda okumak ve sınava girmek için de gelmedik.

Okulda Ol’ma ve sınava girme iluzyonu; Evrende varlığa yeni çıkış yapan ve Evreni Sonsuzluğunu Sınırsızlığını, Alemlerin ve boyutların paradoksal Varoluşunu henüz anlayamayacak evrim skalasında olan varlık boyutlarında geçerli bir sanrıdır. Veya deneyimdir. Varlık büyüdüğünde Evrimleştikçe “benlik Ol’uşlarına” göre terk edilmesi hayrınadır.

Varlığın; görünüşe çıkışında eğitim aracı iken, vakti saati geldiğinde terk edilmez ise, Varlığın içinden çıkamayacağı hapishaneye dönüşür. Hapishane hem dışardan illuzyona hizmet edenler tarafından örülür hem de içerden Nefs tarafından örülür. ( Okul, sınav ders illuzyonundan beslenen Alemler ve varlıklar bizler bu kavramlara değer atfettikçe ve inandıkça, sanrıyı devam ettirmek için ellerinden geleni yaparlar, çünkü onlarda kendi seçimleri gereği bunun üzerine tekamül etmektedirler.)

Bu illuzyonda zihin (nefs) Yaptığı hizmetler için hem bu dünyada hem ahirette ödül beklemeye, cezadan acıdan kaçmaya alışır ve kendine yaşayabileceği konfor alanı oluşturur. Bu oyun alanında; seçilmişler, kurbanlar, görevliler, tanrılar, tapanlar ve dolayısıyla kader, acı, sefalet, atalet, kibir, karanlık aklınıza gelebilecek ve bizim şu anda Yeni Dünyayı yeryüzüne indirme adına ilerlediğimiz yolda bırakmaya çalıştığımız eski kavramlar ve tekamül yolları ortaya çıkar.

Ve böylece Sonsuz zamanlardır, Dünya toprağından “İnsan” olarak Varoluşa çıkmak üzere OL’An, kendini henüz bilmeyen insanın ve haddini bilmeyen Alemlerin - varlıkların oyun alanı olur.

Ne yazıktır ki bu Alemler; İnsanın okulda, sınavda, ezada, cefada, Yaradan’dan ayrı ve kul Ol’duğunu sanmasına neden OL’muş ve izin vermişlerdir.
Halbuki İnsanı; sadece koruyup kollamaları ve sevgiyle büyütmeleri gerekirken, insan için “kader” yazmışlardır.

Oysa ki İnsanın “Kaderi” kendisi iken ve kaderin ismi “”Alemlerin Efendisi”” iken.

Maksat korumak, kollamak şefkatle sevgiyle “Varoluşu”, hiçliğinde büyütmekse ve bu da güzelliğin ve sevginin hatırı için yapılıyorsa, ne kutlu varoluşu sevgiyle yüreğinde büyütenlere ve kol kanat gerenlere.

Bazen “masallar” gerçek diye anlatılır. illuzyon Ol’ur yaşanan.
Bazen; “Gerçekler” masal diye aktarılır. Masal diye sunulanın içindeki Sonsuz Gerçektir. Ol’dukça bilinir. Bilindikçe Ol’unur.

Gezegenlerin var Ol’masının nasıl ki bir nedeni yoksa, Ol’makta Ol’Anın da bir nedeni yoktur. OL’Andır.
İnsan; Alemlerin Efendisidir. Tanrı’nın sırrının sırrıdır.
Neden derseniz, bunun da bir nedeni yoktur.
Çünkü “İnsan” nedensiz “Nedendir”.

Ol’makta Ol’Anlara; kendinin ve kendisi Ol’An Bütünün hayrına Şimdi Buradan sonra neden OL’acak “Nedendir”. Tabiî ki “Kendini Bilenlere”.

Bize öğretilerle belletildiği gibi, yalan yanlış anlatıldığı gibi ne kuluz ne cezalıyız ne sınavdayız. Ne ötesi var ne berisi.

Her şey Şimdi Burada.
Ve bizler her An’da masumduk. Ve sevgiydik.
Bizler sadece ve sadece “büyüyorduk”.
Kendi zamanımıza ve mekanımıza. Momentimize.
Artık “İnsan” büyümüş ve moment dolmuştur.
Her şeyin çaresi insanın “Kendisidir”. Kendisini İnsan Ol’arak bilmesidir.
Çanlar İnsan için çalmaktadır.
“Kutsal Vaad” insan için sunulmaktadır. Almak için hazır ve nazır OL’Anlara.
İnsan; Alemlere hiçlikte kaftan biçecek OL’Andır. Manalandıracak ve Rahmet gibi yağacak Ol’Andır.
Son perdeyi indirecek, Tamamlayacak, Bütünleyecek, kendini kendinde dengelemesiyle ve merkezlemesiyle Evrenleri ve Alemleri de dengeleyecek OL’Andır.
Kendini bilişiyle; kendine ve Alemelere “hayır”, kendinden vazgeçişiyle Alemlere “yem” ve “şer” Olacak Ol’Ândır.



Artık Ol’maya kara vermeli ve “Kendimizi” gerçeğimize büyütmeliyiz.
Çünkü artık çok şey biliyoruz.
Yeteri kadar dersimizi aldık.
Yeteri kadar acı ve keder çektik.
Yeteri kadar taptık ve kurban olduk.
Bu rolleri defalarca defalarca yaşadık
Ne Alemlere ne de yücelere hiç birine ihtiyacımız yok. Kendimizi bilmemiz ve “kendimizden” başka.

Vakit geldi. Artık büyüyebiliriz.
İnsan; büyümeye kara verdiğinde büyüyebilir, Ol’maya karar verdiğinde Ol’abilir.
Ve İnsan; O’ndan ayrı değildir.
“O”; Sevgidir, Aşktır, Neşedir. Dengedir.
Sevgiyseniz, aşksanız, neşeyseniz, dengede ve merkezde iseniz O’sunuz.
O An’da O’dan ayrı değilsiniz. Ruh Kavrayışındasınız ve muhteşemsiniz.

Bu nedenle O, Bir, Şimdi, Burada, An, Ebedilik gibi halleri ve Ruhun duruşunu; kelimelerin yettiğince tarif etmeye çalışmış olan Ken Wilber’in kısa yazılarını yolunuza ışık olması için sizinle sevgiyle paylaşıyorum.

************Ken Wilber der ki; " İnsan Tanrı’dan ayrı olduğunu ve ona tekamül ederek varmaya çalışabileceğini sanır. Tanrı’nın bireye açık görünmeyebilmesinin nedeni, bu hep var olan Tanrı bilgisinin biraz tuhaf doğasıdır; yani “O” ikilik- olmayan'dır ( "ikilik - olmayan" tam olarak Bir anlamına gelmez. Çünkü arı Birlik daha çok kendi Çokluk karşıtını dışladığı için ikiliktir. Tekil Bir çoğul Çok'a karşıtken, ikilik-olmayan her ikisini de kapsar. "İkincisi olmayan Bir'in anlamı "Karşıtı olmayan Bir'dir, yoksa Çok'a karşıt anlamında değildir. Hem çokluğu hem de birliği denge içinde kucaklar.)
Bir kimsenin onu biliyor görünmemesinin tek nedeni, özne olarak kişinin ister zihinsel isterse fiziksel olsun bir nesneye baktığında, şeyleri ikilik içinde görmeye çok alışık olması ve "kendisi" ve "o nesne"nin bambaşka iki şey olduğu düşüncesiyle, " Evet nesneyi çok açık olarak görüyorum" diye duyumsamasıdır. Özne olarak kişi, bundan dolayı, doğal olarak Tanrıyı da orada bir yerde bakılacak ve kavranacak bir nesne olarak görebileceğini varsayar. Bu yüzden o, kavrayıcı, Tanrıyı, yani kavrananı elde edebilmeli diye düşünülür.
Ama Tanrı elde edici ve elde edilen olarak ikiye bölünmeyecektir. Çünkü bütündür. Tanrı olduğunuz için elbette Tanrıyı göremezsiniz. Tıpkı gözün kendini görememesi, kulağın kendini işitememesi gibi.

Ve Zenrin basitçe şöyle der; "Kesen, ama kendini kesemeyen bir kılıç gibi; gören ama kendini göremeyen bir göz gibi." Gerçekten de, gözünüz kendini görmeye çalışsa, kesinlikle hiç bir şey göremez. Benzer olarak boşluk da, Tanrı'yı aramaya çalıştığınız şu anda göremediğiniz şeydir.
“””“O”, Boşluk, tam olarak, her zaman aramakta olduğunuz, ama hiç bir zaman bulamadığınız ya da göremediğiniz şeydir. VE TAM DA O GÖREMEYİŞ O'DUR. """"

Gerçekliğin tümünde yalnızca bir ikincisi olmayan Bir vardır, ama yine de kişi, alışkanlıktan ötürü, Onu iki yapmaya, bölmeye, böylece sonunda Onu yakalamaya veya sürekli bir "varılmayan- varış " yeri olarak ayrı algılamaya çalışır.

“””””Ken Wilber; " ikilik –olmayanın (O’nun) dışında gerçekte hiç birşey olmadığı için, uzayda ya da zamanda Tanrının olmadığı hiç bir nokta yoktur. Bu, Tanrının bir parçasının---panteizmde olduğu gibi-- her bir şeyde bulunduğu anlamına gelmez, çünkü bu sonsuzun içerisine bir sınır getirmek, her şeye sonsuz pastanın farklı bir dilimini yüklemek demektir. Doğrusu, Bütünün---ikilik-olmayanın--Tanrının---uzay ve zamanın her noktasında EKSİKSİZCE ve BÜTÜN olarak bulunduğudur ve bunun nedeni HER BİR NOKTADA FARKLI SONSUZUNUZUN OLAMAYACAK OLMASIDIR. Aziz Bonaventura nın dediği gibi; “Tanrı merkezi her yerde olan ve çevresi hiç bir yerde olmayan bir küredir,"
Öyleki, Plotinos'un sözleriyle, " hiçbir yerdeyse de, hiç bir yer O değildir."

"Tanrının, ancak kendisi uzaysızsa, uzayın her noktasında bütünüyle var olabileceğine dikkat edin. Nasıl ki gözleriniz yalnızca kendisinde kırmızı renk olmadığı ya da "kırmızısız" olduğu için kırmızı renkli şeyleri görebiliyorsa, aynı şekilde Tanrı da tüm uzayı kapsayabilir, çünkü Kendisinde uzay yoktur, ya da "uzaysız"dır. "

"Ne olursa olsun, sonsuz denilen şey, başka noktalar, uzaylar ve boyutlar arasında bir nokta, bir uzay--hatta çok büyük bir uzay---ya da bir boyut değildir; tersine noktasız, uzaysız, boyutsuzdur-- birçokları arasında bir değil, ama bir ikincisi olmayan bir. Aynı şekilde, sonsuzun bütünü uzayın tüm noktalarında bulunabilir, çünkü kendisi uzaysız olduğundan, uzayla çatışmaz ve dolayısıyla onu bütünüyle kapsamak için özgürdür--tıpkı şekilsiz ve formsuz olduğu için suyun tüm şekil ve formlardaki kapları doldurabilmesi gibi. Hem sonsuz, uzayın her noktasında kendi bütünlüğü içinde var olduğuna göre, sonsuzun tümü tam BURADA eksiksiz olarak bulunur. Aslında, sonsuzun gözünden orası diye bir yer yoktur ( çünkü, kabaca dile getirirsek, eğer oradaki bir başka yere giderseniz, yine yalnızca buradaki ile aynı sonsuzu bulursunuz, çünkü her bir yerde başka bir sonsuzluk bulunmaz.)"

"Zaman içinde bu böyledir. Tanrı ancak eğer Kendisi zamansızsa, zamanın her noktasında bütünlüğü içinde bulunabilir. Ve zamansız olan Ebedidir. Ebedilik "sonsuz zaman süresi değil, zamansızlıktır". Başka bir deyişle, Ebedilik; hep-süren zaman değil, ama zaman olmaksızın bir An'dır. Bu yüzden zamansız olduğundan Ebediliğin tümü zamanın her noktasında bütün ve tam olarak bulunur.
Dolayısıyla ebediliğin tümü tam ŞİMDİ zaten vardır. Ebediliğin gözünden, ister geçmiş isterse gelecek olsun, o zaman diye bir şey yoktur. HER YERDE VE HER ZAMAN HAZIR OLMANIN ANLAMI YALIN OLARAK BUDUR. TANRI EŞZAMANLI OLARAK, HER YERDE VE HER ZAMAN BÜTÜNLÜĞÜN İÇİNDE BULUNUR. "

"TANRIYI HER YERDE VE HER ŞEYDE GÖREMEYEN BİRİ, ASLINDA ONU HİÇ BİR YERDE GÖREMEZ."

"Yalnızca daha öte gelişim, yalnızca daha öte evrim olan meditasyon- farkındalık şöyle ilerler----birlikten birliğe bir dönüşüm, ta ki yalnızca Birlik olana dek; öyle ki Tanrı, uyarısız gelen bir fark edişin ve son olarak anımsayışın verdiği sarsıntı içinde, sessizce kendi kendine gülümser, gözlerini kapar, derin bir soluk alır ve milyonuncu kez kendisini dışavurur; tümüyle kendi eğlencesi ve oyunu olan belirişinde kendini yitirir. "" KEN WİLBER, The Atman Project
*********************************************************************************

“KENDİ” zaten vardır ve biz zaten O'yuz.

Parçalar birleşecek Bütünü oluşturacak, Bütün bizde olmayacak parçasıyız dersek nasıl “kendisi” OL’abiliriz.

Şimdi YOL’dayım varacağım dersek; düşünce ve seçim An’daki “Gerçekliğimizi” yaratıyorsa nasıl ŞİMDİ BURADA OL’abiliriz.
OL’mak için artık karar vermezsek nasıl “Kendisi” olabiliriz.

Yaradan'ın olmakta olanı bilmemesi, “Kaderi” bilmemesi diye bir şey söz konusu olamaz. Olmakta olanın "Kendisi" zaten O'dur. Ve insan basitçe “Kendisi” yani Efendi ise OL’makta Ol’anın hayrı mı şer mi olacağını İlahi İradesi ile seçer ve karar verir. Ve kendi kendini “Gerçek” kılar. Ve “Kendisi” kaderdir.

Yaradan her Varlığın seçimini bilmektedir. Çünkü Yaradan’dır.
Varlık Kader var derse; atalete girer. İrade ve cesaret göstermesini bilmek gerek.
Varlık Kader yok derse sefalete düşer. Teslim OL’masını da bilmek gerek.

Nihayetinde İnsan ne olduğunu basitçe biliyorsa ve OL’uyorsa Efendidir. Özgürdür. Kaderini yaratır.
Eğer ki İnsan “kendisinden” ve ne olduğundan bi haber ise kaderi yaratanların ve dolayısıyla da kendisi için yaratılan kaderin kurbanıdır.

İnsana; özgürlük, sevgi, aşk, asalet kısaca Efendilik yakışır.


Yazan Nilgün Nart
03.05.2008 / İstanbul

EVRENSEL İNSANIN VAROLUŞSAL İLKELERİ

EVRENSEL İNSANIN VAROLUŞSAL İLKELERİ


*VAROLUŞ sevinç, neşe, bağışlama, şefkat, sevgi, aşk, huzur, irade, coşku, cesaret, azim, asalet, güzelliğin doğası ve niyettir.

*Ruhun; mutlak özgürlüğü, asaleti, bilgeliği sevgisi ve aşkı; Evrensel İnsanın varoluşsal ilkelerinin oturacağı temel zemindir.

*Varolmak; genişleyen bir bilinçte, dengede kalarak, fiziksel Evrende görünüşe çıkmış varlığının her boyutunun keşfinin hazzıdır. Sevincidir. Coşkusudur.

*İnsanın doğası sevgidir. Sevgi olmadan İnsanoğlu var olamaz.

*İnsanın “Kendisi” olması sevgi olmasıdır. Sevgi dengedir.

*İnsan sadece “Kendisi” olabilir. Kendisi olmayan insandan kimseye bir fayda gelmez

*İnsan özgür olduğunda sevgiyi hissedebilir ve yaşayabilir.
Özgürlük farkındalıkla kazanılan bir olgudur.
Farkındalık içsel çekiliş niyet ve bilgidir.

*İnsan bağışlamayı öğrenebildiğinde şefkate ulaşabilir. Şefkate ulaşmak Koşulsuzca sevmenin anahtarıdır.

*Evrenler denge sistemi üzerine kuruludur, işler ve genişler. İnsan dengede olduğunda sonsuz zamanlar boyunca var olabilir. Varlıkta kalmayı sürdürebilir.

*Evrende varlıkta kalmayı besleyen teslimiyetle ulaşılan dinginlik ve dinginliğin sonucunda gelen keşif arzusu ve sevgiyi yeniden yeniden gerçek kılma niyetidir.

*İnsan yaratıcı bir varlıktır. Düşünceleri duyguları niyetleri kendini ve yaşamını yaratır.

*Hakimiyet her şeydir. Düşüncelere, duygulara, niyete ve eylemelere hakimiyet “kendisi” ve “Sevgi” olması için her şeydir.

*İrade; sevginin hakimiyeti ile oluşabilen bir güçtür. Sevginin Gücüdür.

*Yansımak, paylaşmak insan olmanın manasıdır. Yansıma ve paylaşma olmazsa mana da oluşamaz. Ve varlığın var olma nedeni kalmaz.

*Diğerleri varsa siz varsınız. Diğerleri yoksa siz de yoksunuz.

*Bilinçli sevgiyle oluşturulmuş birlikten Güç doğar.

*Ruhun Asaleti; sevgi bilincinde dengede durarak, An’da sevginin ve aşkın hatırı için, güzelliğin doğasından huzuru mutluluğu sevgiyi aşkı, paylaşma yansıma eğiliminde olmaktır. Ve oluşunda samimi olmaktır.

*Var oluşta bilinçli olmak samimi olmak ve yüreğe iman her şeydir.

*Bireyselleşmek ve bireyselliğimizi sevgiyle yapılandırmak her şeydir.

*Bir insan, Bütün bir insanlık için, Bütün İnsanlık bir insan için var olabilir. Bu prensip Evrensel varoluşun ebediyetinin temelidir.


VAROLUŞSAL İLKELERİ BESLEYEN OLGULAR

*SANATSAL Etkinlikler

*Bilimsel ve teknolojik çalışmalar

*Bireyselleşmiş Yaratıcı Eğitim

*Bireyselleşmiş Yaratıcı Öğretim

*Bir’liğe aidiat Duygusu

*Hukuksal yapının varoluşsal ilkeler göre düzenlenmesi

*Ekonominin varoluşsal ilkelere göre düzenlenmesi

*Eğitim öğretimin varoluşsal ilkeler göre düzenlenmesi

*Her türlü örgüt ve kurum yapısının varoluşsal ilkeler göre düzenlenmesi

*Akademik çalışmaların varoluşsal ilkeler göre düzenlenmesi

*Zihinsel içerikli mantık felsefe yerine, içeriyi ve dışarıyı, zıtlıkları birleştirici ve tek “Görüş”e ulaştırıcı kalp-zihin felsefe sisteminin yapılandırılması. Filozofların, Bilgeleşmesi süreci kolaylaştırıcıdır.


Yazan Nilgün Nart
21.12.2007 / İstanbul