8 Haziran 2008 Pazar

EVRENSEL VAROLUŞ II - Kendinin Sorumluluğu

EVRENSEL VAROLUŞ II - Kendinin Sorumluluğu


İnsanlığın; kendisine ve dünyaya Ol’makta olanı görmesi ve bütün bunlardan sevgiyle özgürleşmesi, kendi içinde kendine yürüyerek gerçekleştirebileceği bir süreçtir. Ve her varlığın “Kendisinin Sorumluluğudur”.

“Kendisi Ol’mak” bir kavrayıştır. Tefekkür ve hissedişlerin eşliğinde, derin anlayışlarla ve derinlerde idraklerle çoğalan “kendini” hatırlayıştır.
Kendinizin, kendiniz olduğunu kavradığınızda ve içinizdeki kendinize güvenip iman ettiğinizde, basitçe “Kendiniz” OL’ursunuz.

“Kavrayış” dışardan verilebilecek ve alınabilecek bir “şey” değildir. Gerçek anlamda “kendisi” Ol’duğumuzu anlayana kadar yapılan bütün çalışmalar beyhudedir. Çünkü kendisinin kavrayışında değilsek yaptığımız çalışmalar etrafımızdaki illuzyonu ve sanrıyı beslemekten ve büyütmekten başka hiçbir şeye yaramaz.
Yalın, açık, basit, saf ve yadsınamaz bir şekilde kendisinin “Ne” olduğu görüldükten sonra eğer “Kim=Ben” Ol’mak isteniyorsa; yapacağımız çalışmalardan bir hayır görebiliriz.

Nereye (kim olacağını) gideceğini bilmeyen gemiye (varlığa) hiçbir rüzgardan (çalışmadan) hayır gelmez.

“Kim=Ben”; bireyselleşmiş ve manyetize Ol’muş ”Ne” nin; “Kendisini gerçekleştirme Sorumluluğudur”

Bilmek, “anlamak” değildir. Bilmek, zihnin veya nefsin Ruhun Biliş halini taklit etmesidir.
Anlamak; yürekte zeka ve sevginin birlikte örtüşmesiyle oluşan bir histir. Kısaca “Biliştir”.
Ve Biliş, Ruh’un anlamasıdır. Kavrayışıdır.

Kavrayış; Kendinizin iyiliğine iman etmeyi, güvenmeyi, kendinizi sevmeyi; basitçe içinizdeki “Kendinizin” enerjisini üretmeyi birlikte getirir.
Kendinin Sorumluluğu; Sevgi, Aşk ve Işık Ol’An kendinizi (manevi bahçenizi) her An’da çoğaltmak, yansımaktır.

Kültürel, dinsel, sosyal beyin yıkamaların çağı çoktan bitti. Şimdilerde nefsler iyice semirdiğinden Ruhların Yıkanarak arıtılarak bitirilmesi tüketilmesi ve yozlaştırılması başladı. Son hesaplar Ruhları yozlaştırarak tüketmek ve işi bitirmek üzerine yapılıyor.
En basit ve etkili yapılma şekli ise; binyıllık bilgelik öğretilerinin ait olmadığı topraklarda (beyinlerde ve yüreklerde) pazarlanmaya çalışılarak yozlaştırılması ve içlerinin ( maneviyatın) boşaltılması. Meta haline getirilmesi.

Bu nedenle; Dünya Fiziksel mekanının hangi bölgesinde yaşıyorsak; bulunduğumuz Fiziksel Manyetik Koordinatların maneviyatına sarılmak, kendimizi orada çoğaltarak her şeyi kucaklamak, kendimizi oranın maneviyatı ile gerçek kılmak hayrımızadır.
Yaşadığımız momentte; fiziksel varlığımızın; doğduğumuz ve maneviyatı ile yoğrulduğumuz topraklardan sonsuzluğa çıkış yapmasının bütünün en yüksek hayrına bir “Nedeni” vardır.
Meşhum An’ların momentinde şiddetli fırtınalarda ve kaoslarda; köksüz ağaçlar gibi sökülüveririz kendimizi gerçek kılmaya çalıştığımız bize ait olmayan maneviyat bahçelerinden.
Oysa kendi toprağındaki “Çınarlar” ne kadar ulu sağlam ve köklenmiştir, kendi binyıllık maneviyatının bahçesinde. Kol kanat gerer kendisi Ol’An diğerlerine de. Kendinin Sorumluluğundadır bin yıllık meşe ağacı bile.

Kendinin Sorumluluğu, bulunduğunuz fiziksel alemi ( kulağınıza ve gözünüze ilişen, gücünüzün yettiği her yeri ve her şeyi); yüreğinizdeki O’nu ve yüreğin kanunlarını gerçek kılarak, yeniden düzenlemektir.
Siz yüreğinizdeki sevgiyi ve aşkı, sevgiyle gerçek kıldığınızda; bulunduğunuz fiziksel alem (çevreniz) sizinle düzenlenmiş olur.
Düzenlenmek sevginin itibar görmesidir. Sevgiye hizalanmak ve her şeyin sevgiye hizalanmasına vesile Ol’maktır.

Fiziksel Alemler düzenlenmeden, fiziksel mekanları; gerçek kılma (hakikat) deneyimini bitiremeyiz. Fiziksel mekanlarda Gerçek kılma deneyimi bittiğinde “Kendisi” hakikat Ol’ur.
Bu deneyimi “kendimiz” olarak içimize alıp genişlememizdir. Şimdi - Burada fiziksel mekanların düzenlenme merkezi ve üssü Dünyadır.
Düzenleyicisi de Alemlerin Efendisi Ol’An “Kamil İnsandır”.
Düzenleyicinin “Kamil İnsan Ol’masının bir nedeni yoktur.
Çünkü; Kamil İnsan eonlarca zaman sürecindeki nedenlerin “Nedenidir”.
Yaradan’ın sırrının ‘Sır’rıdır.
Yaradan’da Kamil İnsan’ın sırının ‘Sır’rıdır.

Kendinin Sorumluluğu; “Kamil İnsanı”, kendinde gerçek kılmaktır.
Kamil İnsanı gerçek kılmak; yüreğini gerçek kılmaktır.

Fiziksel Alemlerde artık huzur bulabilmek ve cenneti yaratmak; kendimize ve kendimiz Ol’An Bütün Alemler adına “KENDİSİNİN Sorumluluğudur”.
Kendinin Sorumluluğu O’nun Murad’dıdır.
O’nun; Yüreğin Kanunlarının Fiziksel Alemlerde gerçek Ol’masıdır.

Yaşam aziz tutulmadığı, cana ve varoluşa kıymet ve değer verilmediği; yaşamı gerçek kılmak için sorumluluk alınmadığı ortamlarda ve durumlarda Sorumluluk Yasası devreye girer.

Yaşamın Kutsallığı ve Canın Azizliği için vakti saati geldiğinde Kendinin Sorumluluğunu almayanın sorumluluğu; titreşimine uygun Alemlere çekilerek veya düşerek Sorumluluk Yasası; yine kişinin kendisi tarafından devreye alınmış olur.
Kişinin yaydığı titreşim (-,+) ilgili Alemlere, Özgür İrade Yasasına göre devreye girme ve yayınlanan titreşime cevap verme (deneyimini yaratma) hakkını doğurur.
Evrende “İhtiyaç” hasıl olduğunda “ yaratım-deneyim” oradadır.
İhtiyacın iyisi kötüsü (-,+) olmaz. İhtiyaç, ihtiyaçtır. Hepside pekaladır.
Yeter ki titreşimimiz ile neye sebebiyet verdiğimizin, neyle beslendiğimizin ve beslediğimizin ve bize ne Ol’makta Olduğunun farkında olalım.

Ve Evrendeki bütün ihtiyaçlar sonsuza kadar karşılanmıştır.
Bu Varlığın-Varoluşun doğasındandır.

Sorumluluk Yasası’nda Yaşamı onurlandırmak ve gerçek kılmak esastır.

Yaşam; sevgi, aşk, özgürlük, neşe, huzur, bereket, coşku, keşiftir. Sevgiyle genişlemek sevgiyle büyümek yansımak ve sevgiyle paylaşmaktır.
Kendisi Ol’An; sorumluluğunu alan ve yaşamı “Yaşam”, sevgiyi “Gerçek” eyleyendir. Yaşamı her An’da sevgiyle Onurlandırandır.

Kendinin Sorumluluğu;“Kendini” nefsinden ayıklamak, görüşünü Tekleştirmek, Tam ve Bütün Ol’maktır.
Yüreğimizde bize ait olmayan toplum tarafından ekilmeye çalışılmış kimliksiz istek kalıplarını görmek ve bu kalıpları sonsuza kadar kırmaktır. Ve gerçek bize ait arzularımızı bulmaktır.
Çünkü insanın yüreğindeki gerçek arzuları doğmakta Ol’An Efendinin “Kim”lik keyfiyetleridir.
Efendi; O’nun oturduğu Kalbin Kanunlarını ve Arzularını; sevginin ve aşkın hatırına, aşkla ve sevgiyle Fiziksel Alemde gerçek kıldıkça; O, “kendisi” gerçek Ol’ur.
Ve “Kendinin Sorumluluğu” sadece An’da mevcuttur.
An’da durabileceğimiz tek yer Ruhumuzda “Kendimiz” ve kendimizle birlikte herkes için yaratacağımız “Cennet Alan”dır. Burası Gerçek Alandır.

Ve Ruhun bu Asil Duruşunda zamansızlık boyutları görünüşe çıkmaya başlar. Zamansızlık boyutları; Sonsuz Sınırsız Ol’An Kuantum Alanlarıdır.

Kuantum Alanında; Kendinin Sorumluluğu alınmadan ve Ruhun An’da varolacağı Gerçek Alan yaratılmadan durulamaz.

Gerçek Alan, kendinin Sorumluluğuyla ortaya çıkan ve örtüşen, çok boyutlu “Kavrayış” hali veya “Varoluş” halidir. Ne enerji çalışmaları ne uyumlamalar kişiyi bu yere getiremez. Çünkü burası bir “yer” ve “zaman” değildir. Zaman ve yer olmamasına rağmen deneyimlerin (zaman+yer) yaratıldığı Sonsuz bir An’dır.
Olduğunuz bütün An’larda dengede merkezde Ol’duğunuzun Bilişi ( Asil Ruh Dururşu) içindeyseniz; “An” Sonsuzlaşır ve Varlığın “kendisi” gibi tekleşir. Varlık ve An basitçe Tek’leşir. Bütün Tam Eksiksiz ve kusursuzdur.

Gerçek uyumlama insanın kendine ve yüreğine uyumlanmasıdır. Basitçe sevgi ve aşka uyumlanmasıdır.
Gerçek şifa; Ol’makta OL’Anı görmek ve “Kendimizin Sorumluluğunu” almaktır.
“Kendinin Sorumluluğunu” almamış insandan kimseye hayır gelmez.

“Kendinin Sorumluluğunu” almış insan; basitçe Sevgidir, Aşktır. Fiziksel Alemlerde “Neden” Ol’duğu her şey aşkın ve sevginin hatırı içindir.

Fiziksel ve Ruhsal Alemlerde ”Kendi Sorumluluğunu” almış insanı, “Kendinden”, “Sevgiden” ayırabilecek ve “Görüşünü” bulandırabilecek hiçbir; mal, mülk, paye, iltifat, mekan, zenginlik, cefa, eza, korku yoktur.
“Kendisi” basitçe Efendidir.
Efendinin ihtiyaçları yoktur. Efendinin “kendisi”, SEVGİ OL’duğu için; Varoluştur; Sevginin ve aşkın hatırı, güzelliğin doğası için; Alemlere rahmet Ol’arak sevgiyle yağan, kollayan, koruyan, gözetendir.

Efendi; koşulsuzdur. İhtiyaçsızdır. Zararsızdır.
Efendi her şeyden azadedir. Basitçe özgürdür.


Yazan Nilgün Nart
08.06. 2008 / İstanbul

Hiç yorum yok: